Görsel: René Magritte, La Lectrice Soumise (Tr. Uysal Okur)
Okurluk değil ama yazarlık ülkemizde epeyice moda oldu sanki? “Kitabınızı Nasıl Alırdınız?” yazısında değindiğimiz okuma alışkanlıklarımıza baktığımızda durum vahim görünüyordu. Peki ya yazarlık? Resmi rakamları, basılan kitap sayılarını, çoğunun niteliği belirsiz “al gülüm, ver gülüm” edebiyat ödüllerini bir kenara bırakırsak; ülkemizin Yazma karnesini, en azından görünürde, “Yazmanın bilmemkaç kuralı” başlıklı yazılar sarmış durumda. Amerika’daki gelişime paralel bir biçimde “Yaratıcı Yazarlık” kursları da mantar gibi çoğalıyor. İnsan bu manzaraya baktığında okurdan çok yazar olduğunu düşünecek memlekette! Neden yazmaya bu kadar meraklıyız, bunun üzerine düşünülmeli. Öte yandan bu merakın günün sonunda kurmaca metinlerin niteliğini arttırdığını da iddia etmek kolay değil. Belki de kabahat eğitim almış kişiler için kullanılan “okuryazar” tanımlamasında, kim bilir? Böyle tanımlanınca okumakla yazmak arasında bir fark kalmıyor sanki. Okuyan herkes yazabilir, gibi bir inanç doğuyor. “Anlatsam roman olur” hayatlar yaşayanlar, yazmaya kalktığında ortaya romandan başka bir şey çıkabiliyor çünkü.
Neyse ki, bu gelişmeye karşıt bir akıntıdan da bahsetmek mümkün. “Yazarlığın mistifikasyonu” karşısında ülkemizdeki en önemli eser, henüz bu salgın başlamadan önce daha 2004 yılında Murat Gülsoy’un “Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık” kitabı sanırım. Alt başlığı “Kurmacanın Bilinen Sırları ve İhlal Edilebilir Kuralları” olan kitap, bu alanda yazılan kolaycı ve indirgemeci metinlerden ayrılıyor ve yazmak için okumanın şart olduğunun altını çiziyordu. Yakın zamanda ise Şair Onur Caymaz’ın Gümüşlük Akademisi’nde düzenlediği “Yaratıcı Okurluk Atölyesi” bu akıntıya karşı kürek çekmenin elzem olduğunu hatırlattı bir kez daha. Atölye özetle “iyi okurun kötü yazardan daha önemli olduğunu” ortaya koymaya çalışmakta. Atölyenin sitesinde de yer verilen alıntıda “Okumak yazmaktan öte bir iştir, daha uysal, daha uygar, daha entelektüeldir…” diyor Borges. Yazmanın, yazarlığın tahakkümü karşısında okurdan, okumaktan, okumanın kıymet-i harbiyesinden bahsetmek gerekiyor elbet bu “kültür ortamı”nda. Bahseden var gerçi, ama sayıca az ve karşı söylemden daha etkisiz düzeyde. Oysa ihtiyacımız olan “Tüm Okurlar Birleşin!” çağrısı belki de…
İşte bu sebeple, The Huffington Post’ta “Slow Reading in a Hurried Age” (Tr. Koşuşturma Çağı’nda Yavaş Okuma) kitabının yazarı David Mikics’in “How to Become a Better Reader” adlı makalesini Türkçe’ye çevirip yayınlamak istedim. Sürüp giden bu tartışmaya bir faydası olacağını umarak.
Zamanınızı Twitter, Tumbler ve Facebook’la, e-postalarınızı kontrol etmekle ve son dakika haberlerine göz atmakla geçirmek kolaydır. Ama er ya da geç, iyi bir kitabın keyfi burnunuzda tütmeye başlar. İnternet, her dakika bir bağlantıdan diğerine tıklamanızı ister. Bu alışkanlık, geleneksel okuma yönteminin karşısına dikilmeye başlar, elinize bir kitap alıp, onu yavaş yavaş tanımanıza, okuyup anlamanın keyfini yaşamaya engel olur.
Herkes iyi bir okur olabilir, İnternet Çağı’nda bile. Daha iyi okumak, daha yavaş okumak anlamına gelir. İnternet bir sayfadan diğerine giden yolda kelimeleri küçük, kolay haplar şeklinde yutmanızı söyler. Ancak yavaş okuma zaman ve pratik gerektirir.
Okurken, eğlence duygusunu korumaya çalışın, ama bunun yanında kitapları derinlemesine okuma ve anlama keyfini de yabana atmayın. Okumanın sunacağı hazlara, başka yerde karşılaşamayacağınız unutulmaz insanlar ve sözcüklere kapınızı açmak için hazırlanın.
İşte size yavaş okumanız için yardımcı olacak birkaç kural. Eğer kitaplardan keyif alıyor, ancak okuduklarınız hakkında söylenecek ve görülecek daha çok şey olduğunu hissediyorsanız, bu kurallar tam size göre. Daha iyi ve dikkatli bir okur olmak, bir kitabı açtığınızda neyi daha iyi yapabileceğinizi göstermek için size yardımcı olacak kurallar bunlar.
- Sabırlı Olun: Bir kitaba kulak vermek, onu alımlamaya hazırlanmak ve orada nelerin olup bittiğini algılayabilmek için sabırlı olmak gerekir. Sebatla okumak, bir kitapta neyin minör ve mühim olduğunu, yani ayrıntıları okumanızı sağlar. “Okurken ayrıntıları bulup sevmelisiniz” der Nabokov.
- Doğru Soruları Sorun: Bir kitabı okurken, ipucu arayan bir dedektif olduğunuzu düşünün. Neler sizi doğru yola götürür? Sorabileceğiniz en iyi soru, kitabın parçalarını bütüne bağlamaya çalışanlardır. Mesela, kitabın başı ile sonu arasında nasıl bir ilişki var? Kırılma anları neler?
- Anlatıcı Sesi Ayırt Edin: Okuduğunuz kitabın yazarı, okura nasıl sesleniyor? Mesela Jane Austen saygılı bir hitabı tercih eder. Ama aynı zamanda muzip ve hilecidir, bilindik kalıplarla oynar, ezberleri tartışmaya açar. Karakterler bir romana çoğunlukla farklı sesleri temsilen girerler.
- Üsluba Dikkat Edin: Her bir yazarın üslubu diğerinden farklıdır. Üslup aracılığıyla yazar mahrem benliğini ortaya koyar. Labirentvari üslubuyla Henry James, tekinsiz ve detaycı Kafka’dan daha farklı olamazdı herhalde.
- Başlangıçları ve Sonları Fark Edin: Kaçımız bir kitabı bitirdikten sonra dönüp başlangıcına tekrar bakarız? Aslında, yapmamız gerekir. Bir kitabın yapısı size nasıl düşündüğünü gösterir ve başlangıçlar ile sonlar da yapının belkemiğidir.
- Uyarı İşaretlerini Okuyun: Uyarı işaretleri anahtar kelimeler, anahtar imgeler, kilit önemdeki cümleler ile paragraflardır. Okumayı bir tür yolculuk olarak düşünün: yol üzerindeki uyarı işaretleri daha rahat ve dikkatli bir yolculuğu garanti altına alır. Conrad’ın “Karanlığın Yüreği” ya da Virginia Woolf’un “Güvenin Ölümü” gibi eserler bir uyarı işaretinin üzerinde temellenir.
- Sözlük Kullanın: İlginizi çeken kelimeler için, anlamlarını biliyor ya da bildiğinizi düşünüyor dahi olsanız, bütüncül bir sözlüğe başvurun. (Türkiye okurları, kelimelerin kökeniyle ilgili olarak Nişanyan Sözlük’e başvurabilirler mesela. S.S). Böylece okuma deneyiminizi hatırı sayılır derecede zenginleştirebilirsiniz.
- Anahtar Kelimeleri Takip Edin: Anahtar kelimeler bir kitabın temel meselesinin izini sürmenize yardımcı olur. Platon’da adalet, Stendhal’de sevgi ve tutku, Robert Frost’ta çalışma anahtar kelimelerdir.
- Yazarın Temel Düşüncesini Bulun: Tavsiyelerin en zoru bu olabilir. Bir yazara hayat veren temel soruları keşfetmek için kendinizi zorlamak. Birinin “okuduğunuz kitap size ne anlatmaya çalışıyor?” sorusunu sorduğunu düşünün ve olabilecek en ilginç, en kapsayıcı cevabı vermeye çalışın.
- Şüpheci Olun: Hepimizin her zaman başına gelir, hangi karakterden hoşlandığımızı, hangisinden hoşlanmadığımızı, kimin iyi, kimin kötü olduğuna çabucak karar veririz. Ancak gerçek daha çetrefillidir: her iyi yazar basit cevaplar söz konusu olduğunda sizi şaşırtır, çünkü ilk andaki refleksinizden şüphe duymanızı ve görünenin ardında daha derin bir anlam dünyasının kapısını açmanızı ister.
- Bölümleri Ayırt Edin: Daha ilk sayfalardan itibaren kitabın nasıl bir düzene göre kurulmuş olduğunu anlamaya çalışın. Kitabın bölümlerini gösteren zihinsel bir harita çizin, anlatının bir safhadan diğerine nasıl geçtiğine dikkat edin.
- Not Alın: Kitapla ilgili izlenimlerinizi satır aralarına yahut bir deftere not almak size yardımcı olur. Çok az not almış olsanız bile bu, düşüncelerinizi toparlayıp yazar ile bir diyalog kurabilmenize olanak sağlar.
- Farklı Yolları Keşfedin: Gözden geçirip düzeltme sadece yazarlar için değil okurlar için de en temel faaliyetlerden biri olmalıdır. Yazarın kitabı nasıl farklı bir şekilde bitirebileceğini düşünün, ya da olay örgüsündeki kritik bir anı değiştirdiğini. Bu sayede yazarla birlikte düşünmeyi ve onu belirli yönlere neyin sevk ettiği iç görüsünü edinebilirsiniz.
- Başka Bir Kitap Bulun: Her kitap nev-i şahsına münhasır bir dünya vaat eder ve diğer kitaplarla diyaloga girer. Homeros’un “İlyada”sı savaş kahramanlarını şâd eder; Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ı ise daha karanlık ve şüpheci bir portre çizer. Bir yazarı ve eserini, başka bir yazar ve eserle birlikte okumak, okurun ufkunu genişletir.
Geri bildirim: Yazmanın Gerçekten Bir Kuralı Var Mı? | Sükût Suikastı
Cok lezzetli bir yazi olmus,keyifle okudum.
BeğenBeğen