“Devlet büyüdükçe, özgürlük de o oranda küçülür.” Jean Jacques Rousseau
Andrey Zvyagintsev şimdiye kadar sadece dört uzun metrajlı film (bkz. Dönüş, Sürgün, Elena [1] ve Leviathan) çekmesine rağmen, Avrupa Sineması sahnesinde yönetmen olarak haklı ve önemli bir yer edindi. Rus Yönetmen henüz ilk filmini çektiği 2003 yılında Avrupa Sinema Ödülleri’nde “Keşif Ödülü”nü kazanmakla kalmadı, aynı zamanda Venedik Film Festivali’nden de “Altın Aslan” dahil olmak üzere beş ödülle ayrıldı! Zvyagintsev, tüm filmleri ülkemizde gösterime giren ve ilk filminden bugüne önemli bir takipçi kitlesi edinen bir yönetmen. Son filmi Leviathan da Cannes’da “En İyi Senaryo Ödülü”nü kazanmasının ardından “Altın Küre” ve “Oscar Ödülleri”ne de “En İyi Yabancı Film” kategorisinde aday oldu. Calinos Films tarafından ülkemize getirilen Leviathan, Adana Altın Koza Film Festivali ve Filmekimi kapsamında gösteriminin ardından 16 Ocak’ta Başka Sinema‘da gösterime giriyor.
Film, Rusya’nın ücra bir yerinde sahil kıyısında inşa ettiği evinde ikinci eşi Lilya ve oğlu Romka ile yaşayan kendi halindeki araba tamircisi Nikolai’ın (Kolya) evini istimlak etmeye kararlı belediye başkanı Vadim ile mücadelesini anlatıyor. “Yasal yolları sonuna kadar kullanmaya” kararlı olan Kolya’nın “devleti devlete şikayet etmek” olarak adlandırabileceğimiz bu “hukuk savaşı”nda, en büyük “yardımcısı” ise asker arkadaşı ve Moskova’da başarılı bir avukat olan Dmitry. Peki, “Sisifos’un Cezası“na dönüşen bu çaba sonunda Kolya önce eşini, sonra özgürlüğünü, ardından oğlunu ve nihayetinde de evini kaybetmeye mecbur mu kalacaktır?
- Hobbes’un ve Zvyagintsev’in Leviathan’ı
Zvyagintsev, ilk iki filminde alttan alta hissedilen siyasal ve toplumsal eleştiri tonunu üçüncü filmi Elena ve son filmi Leviathan’la birlikte iyice su yüzüne çıkardı. Bugün, Rusya’nın içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal çürümenin röntgenini çeken Zvyagintsev, ilginçtir bu son filmiyle Rusya’nın resmi “Oscar adayı” seçildi. Film hakkında hem ulusal hem de uluslararası sinema basınında yapılan yorumlara baktığımızda, filmin sıklıkla ismini aldığı Hobbes’un Leviathan’ı üzerinden okunduğunu görüyoruz. Bu sebeple öncelikle Hobbes’un siyaset felsefesi alanında en önemli eserlerden biri olarak görülen kitabında nasıl bir devlet profili çizdiğine bakmak yerinde olur. Hobbes, “Leviathan[2]” adını verdiği eserinde; bireylerin özgür iradesini bir toplumsal sözleşme çerçevesinde otoriteye teslim etmesiyle birlikte özgürlüklerinin bu otorite tarafından kısıtlanmasını kabul etmelerini, özgürlük sevdası ile başkalarına hükmetme arzusu arasında süregiden mücadelenin nihayete erdirilmesi olarak görür. Aynı zamanda, insanların bir araya gelmesi ve bir düzende yaşaması “doğal” değil ancak “yapay” bir örgütlenmeyle gerçekleşir Hobbes’a göre. Hobbes’un sisteminde “egemen güç”ün yetkisi sınırsızdır, çünkü kişiler haklarını hükümdara/muktedire devretmişlerdir, çünkü çoğunluğun rızası aynı zamanda Egemen’in rızasıdır. Bu düzende mülkiyet hakkı diye bir şeyden de söz edilemez, çünkü kişilerin hakları yoktur. Bu durumda “mülkiyet hakkı” da sadece diğer bireylere karşı savunulabilir, egemene karşı değil; çünkü mülk, Egemen’indir! Hobbes’un düzeninde aynı zamanda din evrensel değildir, din devlete yani Egemen’e tabidir. Muktedir, aynı zamanda kilisenin de başıdır.
Bu minvalde yazılanlara baktığımızda Mesele dergisinden Kutay Ucun, filmi “bir canavar devlet panoraması” olarak okurken; filmin Tevrat’ın da içerinde yer aldığı kutsal kitap olan Tanah’dan bir bölüm olan “Eyüp Kitabı”nın serbest bir uyarlaması olduğunu, bu kitapta Eyüp Peygamber’in şeytan tarafından birçok kötülüğe maruz bırakılmasına rağmen Tanrı’ya olan inancını yitirmediğini hatırlatıyor. Mustafa Yalçınkaya ise Ayraç dergisindeki yazısında Hobbes’un kitabına “Leviathan” ismini vermesinde, anlattığı “güçlü yönetici” temsilinin “Eyüp Kitabı”nda yer alan “güçlü varlık”a benzerliğinin etkili olduğunun altını çiziyor. Tabi Yalçınkaya’nın da belirttiği gibi Hobbes’un Leviathan’da, din ve devlet arasında bir bağ kurması ve kitabın “Hristiyan Bir Devlet Üzerine” adındaki üçüncü bölümündeki anlayışının da filmin ana izleğine sirayet ettiği iddia edilebilir. Filmi, bahsettiğim iki yazıda görüleceği biçimde Hobbes’un devlet anlayışı çerçevesinden okuduğumuzda iktidarın dört yüzüyle karşılaşırız. Bir başka deyişle; “Yeni Rusya”[3]da iktidarın bürokratik elit, polis, yargı ve kilise arasında pay edilerek “sıradan vatandaş”ın üzerinde “Demokles’in Kılıcı” misali sallanmasını anlatır film. Hobbes’un işaret ettiği “güçlü yönetici/devlet/iktidar”, filmdeki temsilde vatandaşlarının değil kendi çıkarına en iyi hizmet eden yönetici, devlet ya da iktidardan başka bir anlama gelmez. Kolya, yaşadığı kasabada iktidarın bürokratik temsilcisi olan belediye başkanı ile “arsa savaşı”na girişmek zorunda kalır; Hobbes’un “mülkiyet hakkı, egemene karşı savunulamaz” tezini hiç duymamış olsa gerektir. Dahası bu istimlâkın “kutsal” bir amacı olması, yani Kolya’nın evi yıkılıp yerine ihtişamlı bir kilise yapılacak olmasıdır! Sözün özü, bizdeki “rantsal dönüşüm” yalanlarına benzer bir biçimde iktidar zorla el koymak ister Kolya’nın arazisine. Ancak bunu “yasa içinde” yaparmış gibi görünmek için de zorla Kolya’nın rızasını almaya çalışır. Kolya ve avukatı Dmitry gittikleri devlet dairelerinde, polis karakolunda, dilekçe vermek için çıktıkları savcılıkta adeta Kafka’nın Dava ve Şato kitaplarında anlattığı gibi bir türlü karşı karşıya gelemezler egemenle. Kapalı kapılar ardında Kolya’nın evine el koymak için kasabanın belediye başkanı, emniyet müdürü, kilisenin psikoposu ve yargıçı toplantılar yaparlar; toplantıda yürütmenin başı elbette belediye başkanıdır (yandaşı ise piskopos) ve diğer “kuvvet”lere emirler yağdırır. Bu işin bir an önce halledilmesi gerektir. Bu uğurda her yol mübahtır artık. Kolya, karısının şüpheli ölümü sonrası gözaltına alınır, polis tarafından hapse tıkılır. Filmin mahkeme sahnesi ayrıca dikkate değerdir. Yargıçın ağzından bir çırpıda çıkan ve ardı ardına yığılan sözcükler adeta “yasanın geçersizliği/itibarsızlığı, yasanın bir prosedürden ibaret olduğu”nu ispatlar. Kolya’nın söz hakkı bile yoktur. Belediye başkanının tehdit ve şiddetle gözünü korkuttuğu Dmitry de Moskova’ya döner. Kolya’nın karısı mezarda, kendisi hapiste, çocuğu bir devlet kurumu ile “aile dostları”nın evine sığınma arasında… “Leviathan” nihayetinde Kolya’nın hayatının ve de evinin tepesine canavar bir makine, bir kepçe olarak iner.
- Siyasal ve Toplumsal Çürümenin Filmi Olarak Leviathan
Filmin salt Hobbes’un Leviathan’ı çerçevesinde okunması her ne kadar gerekli bir yorum olsa da yeterli değildir. Çünkü, Film Doktoru adlı siteden Alp Turgut’un da yazısında işaret ettiği gibi “Leviathan”, salt Hobbes’un kullandığı bir kavram/metafor değildir, zira kavram tarih içerisinde bir anlam dönüşümüne uğramıştır. Şöyle der Turgut:
“Adını Eski Ahit’teki deniz canavarından alan “Leviathan”ın isminin yıllar içindeki değişimi film hakkında ciddi bir önem taşıyor. Yeni Ahit’te Şeytan’ı temsil eden, Thomas Hobbes tarafından aynı adlı eserde (1651) sınırsız güce sahip devlete benzetilen ve 1851 yılında Herman Melville’in Moby Dick eseriyle balina haline gelen “Leviathan”ın üç haline de bu filmde yer veriliyor[4]“.
Dahası “canavar bir devlet panoraması olarak Leviathan” aslında gösterilmek isteneni ifade eden bir kavramsal çerçeveleme olarak ya da “sadece başlangıç” olarak görülebilir. Benzer bir okumayı Paralel Sinema’daki yazısıyla Halil İbrahim Sağlam da yapar. “Devletin Bir Canavar Olarak Portresi” adını verdiği yazıda filmin “devletin ve insanın kötücüllüğü üzerine etkileyici bir tablo” sunduğunu belirtirken; ortaya koyduğu bu tespitle filmin salt Hobbes’un devlet anlayışına odaklanan eleştirilerinden bir adım öteye geçerek şu gerçeği hatırlatır bence bizlere:
Zvyagintsev’in “Leviathan”ı sadece iktidarın değil, toplumun da çürümüşlüğünü anlatırken; Hobbes’un o çok bilinen “insan, insanın kurdudur” sözünü daha geniş bir alana taşıyıp artık iktidarın da insanın kurdu olduğunu bütün gücüyle haykırır!
Bu anlamda Leviathan’ı kavramsal/kuramsal bir devlet/iktidar/egemenlik çerçevesine indirgemek, filme haksızlık etmek gibi görünür. Film, “soyut” bir devlet portresi yahut panoraması çizmez. Aksine son derece somut bir zaman ve mekan anlayışı vardır. Zvyagintsev’in hikayesi bugünde, “bugünün Rusyası”nda geçer ve iki katmanlı bir anlatı yapısına sahiptir. Daha önce de belirttiğim gibi filmin bir yönü devlet/egemen/iktidar eleştirisi olsa da, ikinci ve belki de daha önemli olan boyutu küçük detaylarda karşımıza çıkar. Çünkü Zvyagintsev, sadece devlete değil topluma da yöneltir eleştiri oklarını bu filmde. Variety’den uluslararası masanın şefi Peter Debruge de filmin bu yönüne vurgu yapar daha çok. Yazısında filmin, bugün Rus toplumunun karşı karşıya olduğu dört temel meselenin altını çizdiğini söyler: din, siyaset, silahlanma ve alkol. Bu nitelemeye bir de “toplumsal yozlaşma” maddesini eklersek Rusya’nın filmde çizilen toplumsal manzarası tüm açıklığıyla ortaya çıkar. Din, filmde Kolya’nın evinin yıkılıp yerine kilise inşa edilmesi; Kolya’nın en zor anında bile barakalarda yaşayan rahibe elindeki poşetleri taşıması için yardım etmesi ve karşılığında “Leviathan’la savaşabilir misin?” vaazını dinlemesidir. Din, filmin en etkileyici sahnelerinden biri olan piskoposun “Yeni Rusya” nutkudur. Leviathan’da din ve siyaset; birbirinin içine girmesi, bir ve aynı şey olması bakımından; “sıradan vatandaş” Kolya’nın tepesine bir balyoz misali inerken, aynı zamanda bu durumun “devletin bekası” ve “milli iradenin arzusu” için gerekli olduğunun vaaz edilmesidir. Din, lüks arabalarla ve iktidar çarkının getirdikleriyle güçlülerin, güçsüzlerin yitirdiklerine aldırmadan ilahi ve toplumsal iradenin tesis edildiğini ilan etmesidir. Siyaset zaten çürümüştür artık. Belediye başkanı Vadim; kârlı gördüğü yerleri iktidarın tüm gücünü seferber ederek, yargısıyla polisiyle tek bir vücut olarak ele geçirir. Arkasında[5] Putin vardır ne de olsa, o devletin bürokratik bir temsilidir. Mikro iktidardır Vadim, “adamları” devletin buyruklarına itaat etmeyen tebaaya haddini bildirmekle yükümlüdür. El koyduğu topraklarda ihtişamlı bir kilisenin yanı sıra kârlı oteller inşa etmenin düşünü kurar. Filmde, imânın ve paranın kimde olduğu bellidir, gücün de!
Böylesine çürümüş bir sistemde, bireyler de temiz ve masum kal(a)maz. Rusya’nın bugün karşılaştığı en büyük toplumsal sorun belki de alkol tüketimidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Belarus ve Moldova’nın ardından en fazla alkol tüketen ülke Rusya’dır (bkz. Wikipedia). Filmde bu sorun son derece belirgindir. Kolya her fırsatta hem tek başınayken hem de dostlarıyla bir araya geldiğinde o kadar çok votka içer ki, bu sahneler filmde önemli bir yer kaplar. Sadece Lilya alkole mesafeli yaklaşır. Kolya’nın henüz yeni ergenliğe giren oğlu Romka bile virane bir kilisede diğer gençlerle birlikte toplanıp akşamları içki içer. Bireysel silahlanma konusunda Rusya’nın karnesi bizden daha iyi olsa da (bkz. BSSAH); filmde önemli bir sorun olarak görünür silah kullanımı. Rusların eğlence anlayışına baktığımızda silah ve alkol belki de bir araya geldiği için sorun daha kritik bir boyuta taşınır[6]. En mühim ve fena olan mesele ise; ele alınan bu dört temel etmen (hatırlatmak gerekirse; din, siyaset, alkol ve silahlanma) neticesinde toplumsal ilişkilerin de yozlaşma noktasına gelmesidir. Toplumsal yozlaşma filmde iletişimsizlik, güvensizlik, muhbirlik, güce tapınma ve çıkar arayışında kendini gösterir. Polis arkadaşları Kolya’dan bedavaya kişisel arabalarını tamir etmesini “rica” ederler. Dmitry, davayı ve arkadaşını kurtarmak için belediye başkanını gizli dosyalarını halka açıklamakla tehdit eder. Lilya, gücü ve karizmasından etkilendiği Dmitry ile yatar. Onunla Moskova’ya kaçma hayalleri kurar örneğin. Hatta filmin yine önemli sahnelerinden biri olan piknik sekansında Lilya ve Dmitry kaçarlar. Sonrasında ise Lilya mecburen geri döner Kolya’ya. “Yeni Rusya”da evliliklerin yarısından çoğu (bkz. Wikipedia) boşanmayla sonuçlanır, filmde gördüğümüz gibi ikinci eşlerle çocuklar “uyum sorunu” yaşarlar. Alkol faktörünün de denkleme katılmasıyla evlerde kavga ve gürültü eksik olmaz. Lilya’nın ölümünün ardından arkadaşları Kolya’yı savunmak yerine onu ihbar etmekten, onun aleyhine kullanılabilecek ifadeler vermekten geri durmazlar. Romka bile genç yaşına rağmen bu çürümüşlüğün farkındadır. Kolya ve Lilya’nın arkadaşları, onu evlatlık edinmek isterken bile, aslında devletten alacakları “geçim yardımı” parasını düşünürler öncelikle…
- Leviathan, Yılın En İyi Filmi Olmaya Aday
Buraya kadar söylediklerimin bir filmin “iyi” olması için yeterli olacağı düşünülse de, “Leviathan”ı bu yılın en iyi filmi olmaya aday yapan salt başarılı senaryosu değil elbette. Film, Rusya’nın güncel bir alegorisini sunsa da, aynı zamanda ele aldığı “iktidar”, “yozlaşma”, “güç ilişkileri” ve “toplumsal ilişkiler” bağlamında evrensel temalara kolayca bağlanabilen ve her ülkede, bilhassa da demokrasi anlayışı Rusya gibi güdük kalmış ülkemizde, izleyicilerin kolaylıkla bağ kurabileceği ve görünen sıradanlığın ardındaki “olağanüstü hal”i yahut “toplumsal ve politik arıza”yı açığa çıkarabilecek bir yapıda. Filmin sinematografik başarısı ise güçlü senaryosunun yanında doğal oyunculuk ve başarılı görüntü yönetmenliğinden geliyor. Tabi, buna bir de efsanevi klasik müzik sanatçısı Philip Glass’ın yaptığı müzikleri eklememiz lazım. Her bir planın en ince detayına kadar düşünülüp, olası en usta şekilde birbirine bağlanması da filmin yüz kırk dakikalık süresini en doğru şekilde kullanmasına ve ritmin filmin bütününe dengeli bir biçimde yayılmasına hizmet etmiş durumda. Sonuç olarak Elena’yla birlikte toplumsal ve siyasal eleştiri tonunu arttıran Andrey Zvyagintsev, Leviathan’da usta bir yönetmen olarak içinde yaşadığı toplumun ve devletin yakın plan fotoğrafını çekmekle kalmıyor; bütün iyi sanat eserlerinin yaptığı gibi gündelik ve sıradan olanın içinden evrensel ve sembolik olanı çıkartarak tüm dünya izleyicilerine müthiş bir sinema filmi sunuyor. Leviathan, kesinlikle izlenmesi gereken muhteşem bir politik taşlama.
Notlar:
[1] Elena hakkında detaylı bilgi için daha önce burada yazdığım yazıyı okuyabilirsiniz.
[2] Hobbes’un Leviathan’ı hakkındaki bilgileri şuradan derledim: A History of Western Philosophy, Bertrand Russell; Simon&Schuster, New York, 1945 içinde, Sayfa 546-557.
[3] “Yeni Rusya” (Ru. Novo Rossiya) aslında tarihsel olarak XVIII. yüzyılda Osmanlı-Rus savaşı sonrası çizilen ve Rusya İmparatorluğu’nun Osmanlı’dan alıp kendi sınırlarına dahil ettiği Odesa, Sivastopol gibi kentleri içine alan bölgeye verilen ad. Ancak, bizdeki “Yeni Türkiye” analojisinin bir benzeri olarak Putin Rusya’sı için de, bilhassa Ukrayna’ya açılan savaş sonrası siyasal bir gönderme olarak kullanılmakta. “Yeni Rusya” teriminin kullanımı ve Putin’in iktidar politikaları ile ilgili güncel tartışmalar için bkz. : Russia and the Menace of Unreality, Peter Pomerantsev, The Atlantic.
[4] Aslında “Leviathan”, filme çekilmesinden önce bu kez de Paul Auster’in aynı adlı romanında “post-modern” bir dönüşüme uğrayarak bu kez dünyaya kelimelerle meydan okuyan bir adamın başarısızlık, kimlik ve gerçeklik temaları üzerinden hayatını anlatır. Romanın ana kahramanı Sachs ‘ın “bireysel özgürlük” namına giriştiği kötülükler düşünüldüğünde Auster, bu kitabıyla Hobbes’un Leviathan’ını popüler bir senaryoya dönüştürür.
[5] Sadece simgesel olarak değil, aynı zamanda makamında, masasının arkasındaki duvarda Putin’in resmi asılıdır.
[6] Filmde bahsini ettiğim “piknik sahnesi” bu anlamda tipik bir Rus eğlencesidir. Ancak daha önemlisi, filmdeki en sert ve doğrudan siyasal eleştirinin bu sahnede yer almasıdır. Hedef olarak kullanılan tüm şişeler kırıldıktan sonra, arabanın bagajından “sürpriz hedefler” çıkartılır. Bunlar Rusya’nın geçmiş siyasi liderlerinin portreleridir. Putin’e kadar ülkeyi yöneten liderler artık “sıradan vatandaş”ın hedefindedir. Putin ve Yeltsin ise filmde dendiği gibi şu an duvarlarda, bir gün hedef olmak için zamanını beklemektedir.
Geri bildirim: Zvyagintsev’in Leviathan’ı: “Yeni Rusya”da, İktidar İnsanın Kurdudur! – Rus Edebiyatı
Geri bildirim: leviathan | Mutlak Töz
filmi izlemedim henüz. zvyagintsen’in önceki üc filmini sevmistim. ama yazi, filmi izlemeden de takdir edilmeyi hakediyor. bunu söyleyeyim, sonra belki filmi izleyebilirsem dönerim buraya yine.
BeğenBeğen
@kacakkova
Yarın gösterime giriyor Türkiye’de. FilmEkimi’nde izlemiştim, gerçekten çok katmanlı anlatısı ve sinemasal inceliğiyle Zvyagintsev’in en iyi filmi diyebilirim. Gerçekten “yılın en iyi filmi olmaya aday”. Tavsiye ederim.
BeğenBeğen