Sevgili Okur ve Sevgili Yazar,
Murat Gülsoy’un öykülerinde yarattığı kurmaca dünyanın “herkes tarafından bilinen sırları”nı ve yazarın kurmacada “ihlal ettiği kuralları” açıklayabilmek için şimdiye kadar üç uzun mektup yazdım. Sevgili okur, sizden hiçbir yanıt gelmemesini bir kenara bırakırsak, bu son mektupta derdim size gerçekleri açıklamak. Evet sevgili okur, bir yazarın, hele de üretken bir yazarın, sadece üç kitabını okuyarak bu işe soyunmam biraz yersizdi kuşkusuz. Ama bir yazarı anlamak yahut anladığını hissetmek nasıl mümkündür ki (bkz. Ben (Murat Gülsoy’un yazdığı) bir hikayeyim) ? Yahut şöyle soralım, okur olarak bir yazarı anladığınızı düşünmek için tam olarak ne gerekir? Yazar, kurmaca eserlerinde yazdıkları mıdır (bkz. Murat Gülsoy benim!) ? Ya da edebiyat üzerine yazdıkları mı (bkz. Büyübozumu) ? Bu soruların cevabını bulmak zor elbette, zaten tek bir cevabı olmayan sorular oldukları da aşikar.
Şimdi bakıyorum da sevgili okur, sevgili yazarımızın bizimle oynamak istediği edebi oyunlara kendini kaptıran bir “saf okur” gibi, siz hayali okurlara Murat Gülsoy hakkında mektuplar yazmaya başlamışım. Halbuki kendime “düşünceli okur” kıyafetlerini daha çok yakıştırmıştım, yazarımız “oysa herkes kendisiyle meşgul” derken, ben “Hayır! Gerçek okurlar edebiyatla da, hatta sevgili yazar, sizinle de meşgul işte!” diye cevap vermek ihtiyacı hissetmişim demek ki. Üstelik bu oyuna yazarın (müstakbel) okurlarını da dahil etmek istemişim. Belki de bu mektupları okuyan sizler, benden çok daha iyi tanıyordunuz Murat Gülsoy’u, hatta onun kitaplarını ben bu mektupları yazmadan çok önce (ç)almıştınız! Yoksa benim bir iki yıldır takip ettiğim yazarı, siz daha yazar bile olmadan tanıyordunuz da, hiç kimselere bunu söylemediniz mi? Hatta belki aranızda Murat Gülsoy’un kurucu ekipten olduğu Hayalet Gemi dergisini kitapçılardan alanlarınız, dahası kolleksiyonunu yapanlarınız bile var. Bilmiyorum sevgili okur, bu mektuplar hiç tanımadığım sizlere, bilmediğim bir zamanda okunacağı ümidiyle yollandı.
Size ilk mektubumdan itibaren yolladığım René Magritte’in resimlerine bakıyorum da, ben onların Murat Gülsoy’un dünyasını çok iyi anlattığını düşünmüştüm mesela sevgili okur. Bunun sebebi de “Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul”ün kapak resminin Magritte’in 1965 tarihli “Le Blanc-Seinge” olması, hatta bu kitabın içinde yer alan “Açık Çek” öyküsünde hem bu resme hem de Magritte’e açık referans verilmesi; dahası “Bu Kitabı Çalın”ın kapak resminin doğrudan Magritte resmi olmasa da “Magritteyen” bir imgeyi kullanması idi. Hal böyleyken, diğer kitap kapaklarında bu anlamda bir benzerlik yahut devamlılık göremedim sevgili okur. Aceba, tüm bu mektuplar boyunca anlattığım kendi zihnimin vehimleri miydi öyleyse? Kendimi “düşünceli okur” sanarken, “Yasadışı Öyküler” öyküsündeki Oktay Bey gibi bir “aşırı yorum” timsali miyim yoksa bende?
Kurmaca ve gerçeğin iç içe girdiği, aralarındaki çizginin belirsizleştiği, uyku ile uyanıklık arasındaki bir rüya haline benzer bu öyküler beni ne kadar içine çekti ki, 7 Kasım 2013’de yazmaya başladığım bu mektupları ancak bugün bitirebiliyorum sevgili okur? Yoksa “Körebe” öyküsünde dendiği gibi gerçekten kimsenin bir rüya filan tuttuğu yok da, “düşünceli yazar” beni de ortada bir rüya olduğuna mı inandırdı? Yine de o kadar kandırılmamış olmalıyım ki, gidip bir kitabevinden “Bu Kitabı Çalın” kitabını çalmadım en azından! Ama tehlikeli oyunlar oynamaya giriştim belki de, haddimi aştığım da oldu. Bir kurmaca yazarı misali size haniyse “Bak, ben yazdım. Ne marifetlerim var benim. Okuyun beni. Beğenin zekamı, buluşlarımı” (Onikiye Bir Var, Haldun Taner, Bu Kitabı Çalın’ın girişindeki epigraftan, Sf. 11) deme noktasına kadar geldim… Sevgili yazarın Oğuz Atay gibi okuruna “ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin aceba?” seslenmesine kendimi kaptırıp, sahne gerisinde olanın ben olduğumu bilmeden heyecanla ona el kol sallayarak “Ben de buradayım sevgili yazar!” diye işaret vermeye çalıştım saf bir okur gibi.
Resim: Le Sorcier -Autoportrait aux quatre bras (Büyücü – Dört elli otoportre), René Magritte, 1951.
Ve şimdi biraz da size seslenmek istiyorum sevgili yazar: Siz hiç görmediğiniz gözler tarafından izlendiğinizi bildiniz mi? Kitaplarınızı sizden habersiz alıp, bir köşeye çekilerek gizlice okuyanları gördünüz mü hiç? Blogunuzda yazdıklarınızı, katıldığınız programlarda söylediklerinizi binlerce göz ve kulağın merak ve ilgiyle takip ettiğini hissettiniz mi? Söyleşilerinize kendinden emin bir şekilde girip en öne kurulan yahut son derece mahçup bir edayla gelip son sıralara ilişerek sanki küçük bir tapınakta mistik bir ayine katılmışçasına huzurlu, bahsi geçen kutsal kitapları okumuşçasına gururlu, bir gün sanki o da sizin gibi bir yazar olacakmışçasına umutlu “sevgili okur”unuzu fark ettiniz mi hiç? Okurlarınızla edebi oyunlar oynamak için oyunbazlık ederken, gerçekten saf bir okurun çıkıp bu oyunlara katılacağını düşünmüş olmalısınız ki “Bu Kitabı Çalın” ve “Yasadışı Öyküler” gibi öyküler yazabilesiniz!
Daha ilk kitabınızda “Kendini Orhan Pamuk sanan adam” adında bir öykü yazarken, bir gün biri çıkıp “Kendini Murat Gülsoy sanan adam” diye öykü yazsa ne derdiniz, hiç düşündünüz mü sevgili yazar? “Oysa herkes kendisiyle meşgul” diye düşünüyordunuz, görmelisiniz ki yanılıyorsunuz sevgili yazar. Belki de dediğinize uyup “bu kitabı çalmadım”, ama sizin elinizde kurmaca bir karakter misali bir “Kukla” da olmadım işte! “Yazarın Belleği”nde hafiften çekinerek de olsa gezinerek, sizinle bir düelloyu göze aldım bu mektuplarla. Hakkınızda bildiğim, öğrendiğim her sırrı (müstakbel) okurlarınıza bu mektuplarla açıkladım işte sevgili yazar. Yazdıklarımla, kurmacalarınızı “Büyübozumu”na uğrattıysam beni affedin.
Ayrıca, aslen okurlarınıza yazılmış bu mektupları dikkate alıp, bütün bir nezaketle bana imzalı kitaplarınızı göndermeniz çok büyük bir incelik sevgili yazar, tüm kalbimle teşekkür ederim. Gerçekten çok mahçup ve mesut oldum.
Kitaplardan ve okurlardan kurtulacağınızı sanmayın,
İmza: Kendini Murat Gülsoy sanan adam
MG bu seriyi okudu mu?
Harika yazı dizisi olmuş. Daha neler varmış diye harıl harıl dolaşıyorum blogunda şimdi.
Eline sağlık. :)
BeğenBeğen
Neslihan, okudu diye biliyorum. Sonrasında Twitter’da konuşmuştuk, hatta diğer kitaplarını imzalayıp göndermişti : )
Blogda iyi keşifler!
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler Elif. Murat Gülsoy hakkında çokça yazı var blogda, yenileri de gelecek! Umarım onları da okuyup beğenirsiniz.
BeğenBeğen
Elif bu mektuptaki saf duyguları çok sevdi.
Bilin istedim.
BeğenLiked by 1 kişi