Bu yılki Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ödülünü kazanan La Vie d’Adèle (nedense “Adele’in Hayatı” olan filmin adı İngilizce ve Türkçe’ye “Mavi en sıcak renktir” diye çevrildi, ben orjinal ismin çevirisini kullanmayı tercih ediyorum) aslında pek “alışık” olmadığımız filmlerden. 3 saatlik süresi, 1 ve 2. bölümün bir arada sunulması, iki lezbiyen karakter üzerine anlattığı hikayesi, “uzun” sayılabilecek cesur sevişme sahneleri ve eşcinselliğe yaklaşımının “doğal”lığı ile “farklı” bir filmdi. Türkiye’de 8 Kasım’da gösterime girmesi beklenen film, aceba ülkemizde ne tür “sinemasal” tartışmalara neden olacak derken, Fransa’da 9 Ekim’de gösterimde olan filmle ilgili tartışmalar bir hayli ateşlenmişe benziyor. Son olarak filmin yönetmeni Abdellatif Kechiche Rue89 adlı internet sitesinde başrol oyuncusu Léa Seydoux’ya atıfla, “Adele’in Hayatı filmine zarar vermek isteyenlere” başlığıyla bir açık mektup yayınladı.
Başrol oyuncusunu “kendisine ve filme karşı yapılan eleştirileri kışkırtmak” ile suçlayan yönetmen mektubuna şu satırlarla başlıyor: “Film, mide bulandırıcı söylentiler içerisinde gösterime girdi, ama sonunda gösterimde ve artık konuşabilirim.” Fransız sinemasını temsil etmekten mutluluk duyduğunu belirten Kechiche, sinemada özgürlük ve yaratıcılığın öneminin altını çizdiği mektubunda aynı zamanda Fransa Kültür Bakanı Aurélie Filippetti’yi de hedef alarak, daha önce Fransız sinemasının sorunları üzerine bakana yazdığı mektup sonrası bilhassa Le Monde gazetesi tarafından kasıtlı eleştirilerin hedefi haline getirildiğini, eğer bu film Cannes’da ödül almasaydı, neredeyse kariyerinin sonuna gelmiş olabileceğini belirtiyor. Aynı zamanda eleştiriyi kaleme alan gazeteci Aureliano Tonet ile birlikte eski yapımcısı Jean-François Lepetit’yi de hedef tahtasına koyan Kechiche’in mektubunda film çekme yöntemleri konusunda kamuoyunda “sette tiranlık yaptığı” yönünde haksız bir algı oluşturulduğunu ve bu durumun da bazı sendikaların tepkisini çektiği iddia ediliyor. Başrol oyuncusuna gelince ise, film sebebiyle büyük başarı ve şöhret kazandığını belirttiği Seydoux’nun, son günlerde medyada “çekimlerin bir kabus, kendisininse dayanılmaz bir yönetmen” olduğu yönünde söylentiler çıkararak neyi amaçladığını anlamadığını dile getiren yönetmen, özetle “bütün bunları neden yaptığını anlamıyorum, çekimlerin üzerinden bir yıl geçmişken, Cannes’da Altın Palmiye’yi kazandığımızda beni övgülere boğup, kamuoyu önünde onca teşekkür eden Seydoux’nun, hele de kamuoyunda bana ve filmime karşı ciddi bir karalama kampanyası varken, bir anda kendisinin bu dönüşü ne kadar tuhaf! Bu yaptığı her şeyden önce, seyirciye haksızlık” şeklinde yorumluyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse Abdellatif Kechiche’in en az filmi kadar uzun mektubunda, kırgın bir adamın duyguları dile geliyor. Léa Seydoux’yu “filmin önüne geçmeye çalışarak, asıl star kendisiymiş gibi” davranmak suretiyle “fırsatçı” olmakla itham eden yönetmen, bu davranışları sebebiyle oyuncusuna dava açacağını da belirtmeden geçemiyor. Seydoux’nun kendisini sette tiranlık kurmayla suçlamasının ardından, kendisi hakkında basında çok sayıda polemik başladığını da vurguluyor. Meseleyi detaylandıran Kechiche, bu kara propagandanın sadece kendisine ve filmine yapılmadığını, Le Monde Kültür-Sanat Şefi Aureliano Tonet’nin geçen sene de Haneke ve filmi Amour’u hedef aldığını ekleyerek, aslında yapılmaya çalışanın belki fiziksel ve görünür olarak değil ancak bir takım ayak oyunlarıyla perde arkasından aba göstermek suretiyle bir anlamda Fransa sinemasına yeniden bir tür sansür uygulaması getirmek olduğunu öne sürüyor. Kültür Bakanı Aurélie Filippetti’ye hitaben “gördüğünüz gibi hanımefendi, Geçen yıl ki mektubumu ciddiye almadınız ancak Fransız sinemasının bugünkü durumu üzerine ciddi bir tartışmayı ivedilikle başlatmanız gerekiyor.” diyerek de mektubuna son noktayı koyuyor.
Aslına bakarsanız, durum bu mektubun açıkladığından biraz daha karışık. Filmin diğer (belki de asıl) başrol oyuncusu Adèle Exarchopoulos’tan mektubunda hiç bahsetmiyor mesela Abdellatif Kechiche. Oysa IndieWire’ın haberine göre bu hararetli tartışma; iki başrol oyuncusunun filmin gösterildiği Los Angeles’daki bir basın konferansı sonrası The Daily Beast’e verdikleri röportajda, “10 dakika uzunluğundaki seks sahneleri ve yönetmenin sette terör estirmesi” üzerine bir daha asla Kechiche ile çalışmayı düşünmediklerini söylemesiyle başlıyor. İşin doğrusu, hani Türk basınında hep söz edilir ya, bir yazıdan “cımbızla alınan kelimeler” diye bu hikaye de biraz ona benziyor. Çünkü oyuncuların verdikleri röportajda aslında film çekiminin zor yanlarından bahsedilse de, film övgüyle değerlendiriliyor. Tabi, dile getirdikleri ağır ithamlar da var ancak belki de lezbiyen bir çifti canlandırmanın belki de oyuncular üzerinde travmatik bir takım sonuçları da olmuş olabilir, şunu altını çizerek belirteyim: bunu kötülükten, yahut eşcinselliğin “anormal” olduğunu düşündüğümden filan söylemiyorum, sadece hetero bireylerin kendilerine yabancı olan bu duruma girmesiyle biraz kişilik çatışması yaşaması ihtimal dahilinde. Tabi bunun öncesinde, film henüz Cannes’da gösterilirken de “çekim sırasında set çalışanlarının kötü koşulları” etrafında ciddi bir tartışma döndüğünü de unutmamak lazım. Hal böyle olunca, tüm bu tartışmaların ertesinde Abdellatif Kechiche şu noktaya kadar geliyor: “belki de bu film gösterime girmemeliydi!“. Yine Fransız dergisi Telerama’ya bir açıklama yapan Kechiche üzüntüsünü ve öfkesini şöyle dile getiriyor: “Bana sorarsanız bu film, gösterime girmemeliydi, çünkü çok kirlendi. Altın Palmiye sadece kısa bir anlık huzur getirdi, sonrasında kendimi aşağılanmış, gururu incitilmiş, kişiliğimle dalga geçilmiş gibi hissediyorum“. Peki, bu polemik filmin başarısını etkiler mi? Hollywood Reporter‘ın belirttiğine göre bu tartışmalar filmin Fransa’daki gişe başarısını etkilememiş, öyle ki 285 kopyayla gösterime giren film için, ilk haftasında 281.000 bilet satılırken, ikinci haftasında bu rakam 600.000’e yaklaşmış durumda!
Amerika’da 25 Ekim’de gösterime giren filmin Türkiye gösterim tarihi ise 8 Kasım. Etrafındaki polemikler hakkında değil de filmin bize düşündürdükleri hakkında daha sonra tekrar yazacağım. Ancak bir yandan da merakla bekliyorum: Aceba film hakkında bizim “sinema camiasında” nasıl tartışmalar yaşanacak? Kim bilir, bekleyip görelim…
Geri bildirim: 2013′ün (İzlediğim) En İyi Filmleri | sinedebiyatro