Bu Aralar Okuduklarım, Edebiyat
Yorum Yapın

Peri Gazozu: Türkiye’nin Yetim Öyküsü…

Ercan Kesal, Peri Gazozu’nu –hani hep derler ya– kalemini kana batırıp yazmış sanki. Okurken, Ne kadar çok ölüm var!, diye düşünüyorsunuz, ne kadar çok zulüm, zalim var ve ne kadar çok yetim… Kitabın bir yerinde soruyor Kesal: Bütün bunları gerçekten yaşadım mı Allahım? Tekrarlıyoruz: Bütün bunlar gerçekten yaşanmış olabilir mi?

Ercan Kesal’i nasıl bilirdiniz? Hani bu kitaptan önce? Ercan Kesal uzmanı yahut “hayranı” değilseniz, birçoğunuz benim gibi Üç Maymun filmiyle tanışmıştır muhtemelen Ercan Kesal ismiyle. Oysa Uzak’ta da rol almış Kesal, karısı sayesinde, karısının “kafeye giren kel sevgilisi” rolünde… Sonra Üç Maymun’da hem oyunculuk, hem senaristlik. Hatta Peri Gazozu’nda çok az da olsa bir zamanlar giriştiği siyasi kariyeri anlatılıyor, pek tabi Kesal’in filmde canlandırdığı rolü akıllara getiriyor. Sonra Vavien giriyor araya, Yağmur Taylan zaten kurdukları psikiyatri merkezinden ortağı imiş Kesal’in. Bir süre sonra ise “Bir Zamanlar Anadolu’da” geliyor. Hem senarist, hem de köy muhtarı rolü Ercan Kesal’a emanet. Filmde bir “taşra doktoru” olarak gittiği kasabalardan heybesine biriktirdiği “insan hikayeleri” önemli yer kaplıyor. Zaten Peri Gazozu’nu okurken hep aklınıza “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminden sahneler geliyor. Bir yandan da Birgün ve Radikal gazetesinde yayınladığı yazılar var tabi. 2012’deyse İstanbul Film Festivali’nde izlediğim yerli filmlerin 3’ünde vardı Ercan Kesal: Küf, Yozgat Blues ve Sen Aydınlatırsın Geceyi. Bir de Hükümet Kadın’da oynamış. Öğreniyoruz ki sinemaya hep ilgisi varmış Kesal’in, edebiyata da tabi… ??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????? Bir de bilmediğimiz Ercan Kesal var! İşte, Peri Gazozu o günleri anlatıyor. Kitabı okurken sıklıkla Ayfer Tunç’un Memleket Hikayeleri kitabını hatırlıyorum. Tesadüf değil, sürpriz hiç değil bana sorarsanız. Zira, Peri Gazozu Ercan Kesal’in gizli hayatını filan anlatmıyor. Derin bir gözlem, yalın bir öyküleme ile “Memleket Hikayeleri”ni anlatıyor. Daha çok Kesal’in zorunlu hizmet yıllarında “Taşra Doktoru” olarak geçirdiği yılları, en çok ölümü, hep ölümü ve yetim kalmayı anlatıyor. Sonra, “Memleketimden İnsan Manzaraları”, belirli temalar çerçevesinde Çehovvari bir üslupla biraz Anadolu’yu… Ama artık “geçmiş”te kalmış bir Memleket gibi, onun anlattığı. Bu anlamda bir yandan “nostaljik”, öte yandan ise “romantik” bir anlatı Kesal’ınki. Nostaljik demem sadece “geçmiş”i anlattığından değil, zira kelimenin Yunanca kökeni “sıla hasreti” anlamına geliyor, yani Memleket Özlemi. Kesal ile birlikte özlüyoruz gerçekten o memleketi. Çünkü “artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu” olan, “diğerkam” olmanın nasıl bir şey olduğunu unuttuğumuz, “ülkeyi yönetenlerin bir ölüm uykusunda olduğu” daha fenası “ağızlarında cesetlerimizle yıllar yılı tepemizde bıkmadan dolaştıkları“, daha da fenası “ölülerini unutanların ülkesi” bu memleket bizim! Romantik, çünkü tüm bu “yaşanmış hikayeler”den sonra hala son bir umutla sesleniyor Kesal, “son bir damla” vicdanı kalanlara. Peri Gazozu Peki, Peri Gazozu nasıl bir kitap? Aslında kapak fotoğrafında olduğu gibi. Ayakları çamurlu bir gençlikten arkana bakıp, yanmış, yıkılmış eski bir evi izler gibi Peri Gazozu. Çatıdan havalanan kuş, son bir umudun simgesi belki de, yeniden dönüp son kez arkanıza bakmanızı sağlayan bir umut… 31 hikaye çerçevesinde yazılan 200 kadar sayfalık bir kitap. Hani hep derler ya “anlatsam roman olur” diye! Ercan Kesal anlatmamış, oturup yazmış, ortaya çıkan şey bir “roman” olmamış belki ama, “Türkiye’nin Yetim Öyküsü” olmuş bir bakıma. Hani bir kitabı çok sevdiğini, övmek istediğini belli eden, ama aslında bana göre bir hakaret olan şu söz vardır ya: bir çırpıda okunuyor! Evet, sorarsanız bir çırpıda okunuyor Peri Gazozu. 1-2 günlük canı var. Ama öyle bir çırpı ki bu, bir kolaylık ya da hafiflik değil, tam tersi bir yırtılma, belki bir çığlık anı. Hani cam kesiği gibi bir anda canınızı ince bir acıyla yakan, ya da bir bardak viskiyi kafanıza dikmek gibi, yavaş yavaş boğazınızı geçip midenize inen, ama bu süre boyunca da içinizi yakıp kavuran. Her hikayede biraz daha canınız yanıyor, Ercan Kesal, kıymığı hep biraz daha derine batırıyor sanki derinizde. Belli ki, bir cezalandırma arzusu değil onunkisi, daha ziyade, “titre ve kendine dön” uyarısı. Soruyorum sizlere: Bu çığlığı da duymayacaksak, “Ne kalır bizden geriye?“. Siz de “Ne alakası var ya baba!” diyenlerdenseniz, söyleyeyim: Çok alakası var! Peri Gazozu’nu okuyun, göreceksiniz… Ha bitirmeden şunu da ekleyeyim, kitabın o “cicili” ismi, Ercan Kesal’in babası Mevlüt Bey’in Avanos (Niğde)’da çıkardığı gazozun ismi, bakalım tek başınıza boğazınızdan geçebilecek mi? Kitap elbette!

Yorum yapmak ister misiniz?

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s