Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülüne layık görülen ve 32. İstanbul Film Festivali’nin “Dünya Festivallerinden” bölümünde izleme şansına eriştiğimiz Romen filmi Çocuk Pozu (Pozitia Copilului); gerek ele aldığı suç ve yüzleşme, ana-oğul ilişkisi, bürokratik yozlaşma ve sınıfsal eşitsizlik konularıyla, gerekse Cornelia rolündeki Luminita Gheorghiu’nun performansıyla dikkat çekiyor.
Oğluna “fazlasıyla” düşkün Cornelia’nın, aşırı hız nedeniyle trafik kazası yaparak bir çocuğun ölümüne sebep olan oğlu Barbu’yu kurtarma veya bir anlamda kazanma mücadelesini anlatan film, tersine çevrilmiş bir Oedipus Kompleksi anlatısı olarak okunabilir esasen. 30’lu yaşlarına gelmiş Barbu, “ana ocağı”nı terk edip sevgilisiyle yaşayarak hem büyümeye hem de “annesinden kurtulmaya” çalışırken, işlediği suç onu bir anda, yeniden hem kendiyle, hem de ailesiyle yüzleşmek zorunda bırakıyor. Cornelia ise oğluna duyduğu sevginin karşılığını ararken eline geçen bu fırsatı değerlendirip, oğlunu bürokrasinin ve adaletin, hazır sırası gelmişken de pek hoşlanmadığını hissetiğimiz kız arkadaşı Carmen’in elinden kurtarmaya çalışıyor. Barbu’nun, annesinin doğum gününe bile gelmemesi, onu arayıp sormayışı, hatta itina ile ondan uzak durmaya çalışması ve annesinin onaylamadığı bir kadınla yaşamasına bakacak olursak; Cornelia oğlunu bağrına basmaya çalıştıkça, Barbu onu itiyor gibi. Hal böyle olunca, bir anlamda isteyip de elde edemediği oğul sevgisi Cornelia’nın bu arzusunu daha da ulaşılmaz kılıyor ve onun, bu uğurda varını yoğunu ortaya koymasını gerektiriyor. Cornelia’nın baskın hatta zaman zaman “nevrotik” diyebileceğimiz karakteri kamerayı ve hikayeyi o kadar eline geçiriyor ki; onun etrafındaki tüm erkekler bir anlamda pasifliğe ya da silikliğe doğru kayıyor. Örneğin evi terk ederken Barbu, “bu kadının elinde bir kukla olduğu” gerekçesiyle babasına kızıyor. Sadece Cornelia değil, filmde yer alan diğer kadın karakterler de bir anlamda erkeklerin bir adım önünde ya da en azından onlardan daha aktif olarak gösteriliyor. Carmen örneğin, Barbu ile ilişkisinin yürümediğine karar vererek yakında onu terk etmeye hazırlanıyor. Belki de bu durumun tek istisnası, kaza raporuna tanık olarak etki edebilecek ve Barbu’nun kaza öncesinde solladığı aracın sürücüsü Dinu ile Cornelia’nın bir alışveriş merkezinde yaptığı pazarlık sahnesi.
Cornelia, yaptığı kazayla bir çocuğun ölümüne sebep olduğunu bilse de, tek çocuğu Barbu’nun ondan daha da uzaklaşmasına razı olmamak için rüşvet verme, ifade değiştirme, mağdur aileyi ikna etme gibi tüm “yasadışı” yolları deniyor. Filmin bir ana-oğul hikayesinden çıkıp komünizm sonrası Romanya’sına dair politik bir eğretileme olarak da okunmasını sağlayan bu sahnelerde, hareketli omuz kamerası neredeyse bir an bile Cornelia’nın peşinden ayrılmıyor. Öyle ki, karakola yahut ifadesini değiştirmek için Dinu ile buluştuğu alışveriş merkezine giderken Cornelia’ya oğlu Barbu yerine kamera eşlik ediyor diyebiliriz. Romanya’daki bürokratik yozlaşmayı ve sınıflar arası eşitsizliği ele alması bakımından Çocuk Pozu, özellikle son yıllarda politik sinemayı ön plana çıkarmaya çabalayan Berlin jürisinin takdirini topluyor ve gerek baş karakteri Luminita Gheorghiu’nun performansı gerek de politik duruşuyla yönetmen Calin Peter Netzer, üçüncü uzun metraj filmiyle Altın Ayı ödülüne uzanıyor. Zaten bu yıl festivalin jüri başkanlığı görevini üstlenen ünlü yönetmen Wong-Kar Wai de verdiği demeçlerde “politik bir duruşu olan ve sinemanın bazı şeyleri değiştirebileceğini gösteren” filmlere önem atfettiğinin altını çiziyor. Yine İstanbul Film Festivali’nde izleme şansı bulduğumuz ve bu yılki Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Bosna-Hersek’li yönetmen Danis Tanovic’in “Bir Hurdacının Hayatı” ile jüriden Mansiyon ödülünü kazanan, Gus Van Sant’ın son filmi “Kayıp Umutlar” tercihlerinde de jürinin bu hassasiyetinin izlerini görmek mümkün.