Bu Aralar İzlediklerim, Sinema
Yorum Yapın

Derin Sular: Denizcilerin mezarı derinde olur…

İzlandalı yönetmen Baltasar Kormákur’un Derin Sular (Djúpið, 2012) adlı son filmi gerçek bir hikayeden yola çıkıyor. 1984 yılında Kuzey Denizi’nde batan bir gemiden sağ kurtulan Gulli’nin hayata tutunmak için verdiği mücadeleyi ve sonrasında yaşananları yalın ve gerçekçi bir dille anlatan film; yaşam ve ölüm, doğa ve insan, bilim ve mucize arasında kurduğu hassas denge ile dikkat çekiyor. Derin Sular’ın Yabancı Dilde En İyi Film dalında dokuz filmlik Oscar listesine kaldığını da ekleyelim.

Hikaye “normal” başlıyor aslında, 1984 yılının Mart ayında, karların altında soğuk bir İzlanda kasabası gecesi. Bir barda eğlenen gemi mürettebatını izliyoruz. Sonrasında kör karanlıkta 6 kişilik mürettebat “ekmek tekneleri”ne atlayıp yola koyuluyorlar Kuzey Denizi’ne doğru. Derken bir buzdağına takılıyor balıkçı ağları, neyse ki ucuz atlatıyorlar. Derken bir buzdağı daha, bu kez kurtuluş yok, gemileri batıyor. Üç arkadaş gemiden kalan son parçaya tutunuyorlar, ama kurtulmak için en yakın adaya yüzmekten başka çareleri yok, bu noktadan sonra artık herkes kendi başına. Ama Kuzey Denizi çetin, normal bir kişi ancak 15 dakika dayanabiliyor bu sulara, deniz komandoları belki biraz daha fazla… Gulli nereye gittiğini bilmeden kulaç atıyor; 1 saat, 2 saat, tam 6 saat yüzüyor o karanlık, “derin sular”da! Kah martılarla konuşuyor, onlardan yardım istiyor, kah geceye dikiyor gözünü. Tek isteği yaşamak, bir gün daha. Çünkü denizde boğulmaktan korkuyor, öylesine sulara gömülüp yok olmaktan. Ne yapacak bir gün daha yaşasa? Önce gidip çocukluk arkadaşının ölümünü, ardında bıraktığı karısı ve çocuklarına açıklamaya çalışacak. “Suçu yoktu” diyecek, “direnmeye çalıştı, hiç acı çekmedi ama çok üşüyordu”. Kaptanın köpeğine sahip çıkacak, bundan sonra annesinin hep söylediği gibi sütü bardaktan içecek. Bir de, sevdiği “birini” ziyarete gidecek… Nitekim, çektiği onca çileye rağmen hayatta kalıyor Gulli, hem de sadece bir gün için değil. Filmi bu şekilde özetledikten sonra artık daha geniş açıdan bakabiliriz filme.

Derin Sular

Derin Sular’ın belki de en büyük başarısı, yaşanmış bu “gerçek” olayı, gerçekçi bir hikaye olarak perdeye yansıtabilmesi. Yönetmen “yalnız ve güzel” ülkesi İzlanda’da, doğa ve insan arasındaki yaşam ve ölüm mücadelesini, Gulli’nin hikayesinden yola çıkarak dünyanın başka bir yerindeki seyirciye aktarabiliyor . Zaten filmden sonra verdiği söyleşilerde, son zamanlarda Hollywood için çalıştığı için eleştirilse de, geldiği yerin insanlarını unutmadığını ve bu filmini denizcilere adadığını belirtiyor Kormákur. Filmin finalinde yer alan yine İzlandalı tanınmış post-rock grubu Sigur Rós’un müziği de bu duyguyu tamamlıyor aslında. Dikkat çekici olan ise, bu hikayeden bir kahraman yaratacak Hollywood filmleri ile karşılaştırıldığında Derin Sular’ın bir hayli “sahici” bir film olması. Zira benzer bir senaryodan Amerika’da Jaws ve Titanik gibi filmler çıkarken, Kormákur son derece mütevazi, ama doğallığıyla da bir o kadar etkileyici bir filme imza atıyor. Bu başarıda birkaç etkenin olduğunu iddia edebiliriz. İlk olarak, Derin Sular yönetmeni sayesinde karakter ve atmosfere duyarlı yaklaşabiliyor. Ayrıca, o coğrafya ve tarihe “içeriden bir gözle” bakabilmenin önemi de göz ardı edilemez sanırım. Filmdeki gemininin batma sahnesinde, gerçek bir tekne alıp onu batırabilen, deniz sahnelerini bir stüdyoda değil de gerçekten gidip Kuzey Denizi’nde çekmeye karar veren de yönetmenden başkası değil elbette. Bilhassa su altı çekimleri, Gulli’nin yüzme sahnelerindeki uzak çekimler ve kayalıklarda çekilen planlar, bu filmin gerçekçi hissiyatını aktarmakta önemli rol oynamakta. Bu kararlarda yapım bütçesinin önemini göz ardı edemeyiz. Baktığımızda benzer filmler onlarca milyon dolara mal olurken Kormákur bu filmi yaklaşık üç milyon dolara çekiyor.

Filmin ikinci yarısı ise Gulli’nin “çileli yolculuğu” sonrası nihayet kasabaya dönmesiyle başlıyor. Ne var ki, arkadaşlarının cenazesine katıldığı sahnenin sonunda, çocukluk arkadaşı Palli’nin eşine rastladığı anda belki de utanıyor Gulli, tüm arkadaşlarının öldüğü bir kazadan sağ kurtulabildiği için. Dahası bir “kahraman” gibi de görmüyor kendini. Biliyor, etrafında kopan tüm bu medyatik fırtınaların birkaç hafta içinde dineceğini. Yine de bu “mucize” ile birlikte tüm gözler ona dönüyor. Bilhassa “modern bilim” bu vakayı aydınlatmayı kendine görev ediniyor. Nasıl olur da Gulli bu şartlarda hayatta kalır? Cevabı bulmak önemli, zira bilim adına bu, belki de denizcilerin hayatını kurtaracak bir buluş olabilir. Ama bilim insanları bu mucizeye “rasyonel” bir açıklama bulamıyorlar. Belki de Gulli’nin annesi filmdeki bir sahnede söylediklerinde haklı: “Bir mucizeyi nasıl açıklayabilirsiniz ki?

Yorum yapmak ister misiniz?

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s