Month: Şubat 2013

Haneke Hakkında Her Şey

Bugün, yani 28 Şubat 2013 tarihinde, İstanbul Modern Sinema’da gerçekleşen söyleşiyi kaçıranlar için kısa bir özet yapsam iyi olur diye düşünüp, bu yazıyı yazmak istedim. Malum İstanbul Modern, Türkiye’de ilk kez, Haneke’nin televizyon için çektiği filmler de dahil olmak üzere 21 filmlik retrospektifini düzenliyor. Programın bu ilk gününde Fraulen, Ölümcül Oyunlar ve Fraulein: Bir Alman Melodramı filmlerinin ardından gerçekleşen söyleşide “A Companion to Michael Haneke” kitabının editörü Roy Grundmann ve Güzelliğin On Par’ Etmez filmi ile bu yıl Altın Portakal’ı alan, aynı zamanda Viyana’da 6 yıldır Haneke’nin öğrencisi olan Hüseyin Tabak’ın katıldığı İstanbul Modern Sinema’dan Müge Turan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşi aralıksız 3 saate yakın sürdü. Aslında daha interaktif olmasını beklediğim ve halen de öyle olması gerektiğini düşündüğüm söyleşi biraz Roy Gundmann’ın çerçevesinde sürdü. Doğrusunu söylemek gerekirse çok iyi bir şekilde Haneke sinemasına giriş konuşmasını yapan Roy Gundmann’ın konuşmasının belki de hoşa gitmeyen tek yönü söylediklerinin çoğunu önündeki notlardan “okuması” ve görece uzun film kesitlerini gösterdikten sonra neden bu sahneleri seçtiğini, Haneke filmografisi açısından bu sahnelerin ne ifade ettiğini tam aktaramamasıydı. Buna rağmen üç bölüme ayırarak anlattığı Haneke sineması sunumu oldukça kapsayıcı …

Lizbon’a Gece mi Treni?

Hayatınızdan bunaldığınız, bir anda her şeyi değiştirmek istediğiniz olur mu? Ya da hayatta bir anda gelecek mucizelere inanır mısınız? O zaman “Lizbon’a Gece Treni” tam size göre! Ama maalesef bana göre değil. Öncelikle sıradan bir hayatta gelecek mucizelere inanmadığımdan; dahası insanın kendi olması, kendini bulması değil, Tanpınar‘ın deyişiyle “kendini yapması”na inandığımdan. Bu blogu açarken beğendiklerim kadar, beğenmediklerime de yer vermek niyetindeydim. Bana sorarsanız, insan, daha iyisi entellektüel insan, bir filmi/kitabı/oyunu/resmi neden beğendiğini ya da beğenmediğini açıklayabilme kudretinde olmalıdır. Zira ancak ve ancak o zaman hakiki bir eleştiriden, bir “yorum”dan, bir değerlendirmeden bahsedebiliriz. Diğer türlü, eser hakkında söylenenler bir “malumat”tan öteye gidemez. Öyleyse bu kitabın neden “bana göre olmadığını” anlatmaya çalışayım, dilim döndüğünce… En başta şunu söylemem lazım, okuma alışkanlıklarımı gözden geçiriyor, neleri okumalıyım, bugüne kadar neyi belki gereğinden fazla okudum, son zamanlarda buna dikkat etmeye çalışıyorum. Bilhassa güncel kitapları okuma konusunda oldukça çekingen davrandığımı söyleyebilirim. Bir kitabın ya da filmin “dilden dile dolaşması” bir anlamda “moda olması” belki birçoğunuzu olduğu gibi beni de biraz kendinden uzaklaştırıyor. Zaten bu blog da, burada yazanlar da, benim okuduğum, izlediklerim …