Bir önceki yazıda Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’sini yani A. Hamdi Tanpınar’ın şahsi masalını, daha iyisi “sivil” hayatını günlüklerinden yola çıkarak bulmayı deneyeceğimi belirtmiştim. Tanpınar’ın günlükleri 4 Nisan 1953 yılında Avrupa’ya ilk seyahati esnasında Paris’te tuttuğu notlar ile başlıyor…
Paris’te ilk önce her şeye ama her şeye hayran olur Ahmet Hamdi, fakat bu hayranlığın arkasında “daha derinde bulunan aleme” gitme güçlüğü hisseder. İlk izlenimlerine göre “Paris’i resim zapt etmiş”, “resim kitapla beraber sokağa akmış”tır. Büyük bir heyecanla, kiliselere, galerilere hulasa resimden resime koşar. Buradaki derin bilgisi de kendini hissettirir, Matisse’i Monet’den aldığı izlerle düşünür, Brueghel’den Van Eyck, Picasso ve Miro’ya kadar bir çok ressamın eserlerini görür. Onlar hakkındaki fikirlerini defterine geçirir. Yine o günlerde “Potemkin Zırhlısı”nı izlediğini belirtir, fakat filmi “methedildiği kadar” beğenmez. Gerçi “fotoğraflar harika”, “yakınlaştırmalar, toplamalarla elde edilen neticeler mükemmel”dir. Filmi “büyük, azametli fakat propaganda” olarak değerlendirir Ahmet Hamdi ve şöyle der: “Ben komünist propagandasını ve hiçbir propagandayı sevmiyorum”.
Mayıs ayında şöyle yazar, “İstanbul’da bir yığın günü ve zamanı niçin kaybettiğimi anlıyor gibiyim”. Sıkıntılı günler geçirir, kendi deyişiyle “Paris onu kendisiyle kavgaya sokar”. Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa’nın yani alıntılarını yaptığım bu kitabın yazarları İnci Enginün ve Zeynep Kerman, şöyle bir tahlilde bulunurlar: “bu ilk Avrupa seyahatinin sonlarında başlayan bir yetersizlik duygusu onu pençesine almış gibidir”. Yalnızlığından bahseder zaman zaman günlüğünde, evlense böyle “ferdi saadet peşinden koşmasına” gerek kalmayacaktır. Bazen bir kafede ya da bir parkta karşılaştığı kadınlardan bahseder, yine o kendine has yoğun cümleleriyle…
Yazarların da belirttiği gibi, bu ilk günlük, aslında oldukça karışıktır. Zira hem gezip gördüğü müzelerden, oradaki eserlerden, hem de oradayken görüştüğü çeşitli kişilerin adresleri ve kitap isimleri gibi yazılardan oluşur. Dahası Ahmet Hamdi bir eski yazı sevdalısı olduğu için, defterin çoğunu eski yazı (arap harfleri) ile yazar, bir kısım notlar ise Fransızca yahut yeni alfabeyle Türkçe alınmıştır. Bir de almak istediği kitapların listesini yazar Tanpınar. Amsterdam, Bruges gibi kentleri gezdikten sonra Paris’e geri döner. Bu sefer resimden çok müzikle ilgilenir (daha önce de bir operayı izlemeye gittiğini notlarından biliyoruz). Bir müzede dinlediği Mozart’ın bir eseriyle birlikte geçmişe gider ve musiki hakkında şu önemli notu düşer;
Ben bundan sonra yalnız musikiden bir şeyler umut edebilirim. Hayatımı onun etrafında kurmaktan başka hiçbir çarem yoktur. Bunu on yıldır düşünüyorum. Gecikmesi hiçbir şey ifade etmez. Tek çarelerde zaman kaybedilmesinin kıymeti olamaz. Ben ancak musikiden hareketle, onun vasıtasıyla poetik dünyamı kurabilir, yani kendime bir iç alem hazırlayabilirim!
20 Temmuz gecesi ise hazin bir tahlil not eder defterine;
Benim Paris seyahatim: Yirmi bir sene evvel gelmem lazım gelen yere şimdi geliyorum. Bugünkü Avrupa, fikirlerimin, itiyatlarımın (zihni) ve ideallerimin hazin bir mezarlığıdır. Hakikatte ben Avrupa’da bir hortlak değilse bile, bir artık gibi dolaşıyorum.
Devam edecek…
Geri bildirim: “Tanpınar’a Biraz Huzur Verelim” Mi? | sinedebiyatro
Geri bildirim: Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’si: Parasızlık ve Diğerleri | sinedebiyatro