Edebiyat, Sevdiğim Yazarlar
Comments 3

Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’si: Günlüklerin Işığında

Kendime gelince… İnsan o kadar mühim değildir. Ben de herkes gibiyim” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar, Antalyalı Genç Kıza Mektup’ta. Bu yazı Tanpınar’ın değil “herkes gibi” olan Ahmet Hamdi’nin izini sürüyor…

Ahmet Hamdi ve Kedi

Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Başkası, kitabında Tanpınar’ın günlüklerini, Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ına benzetir. Yazarın ölümünden çok sonra yayınlanan günlükleri, Tanpınar’ın günlük hayatındaki kaygıları, arkadaşlarıyla olan ilişkileri, hulasa, Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’sini ortaya koyar. Daha önce mektuplarında kişiliğinin edebi yanının arkasında kalan noktalarının ortaya çıkmasına rağmen, bu yazılar bazılarında tahmin edebileceğiniz gibi hayal kırıklığı yaratır. Mesela Hilmi Yavuz, meseleyi getirip Tanpınar’ın ‘Kırtipil’liğine (biçare, değersiz, sıradan) dayandırmakta bir beis görmez. Hatta ikinci yazısında günlüğüyle birlikte tanıdığımız Tanpınar ile alakası olmayan bir kişi ile karşılaştığımızı belirtir. Oysa Gürbilek’in de belirttiği gibi aslında Tanpınar hakkında günlükleri önemli sırlar ifşa eder, Büyük Tıkanma adlı bölümde değindiği gibi, Tanpınar’ın yapıtlarını ve kendini ne kadar var edebildiği ya da edemediği günlüklerinin satırlarında gizlidir. Hatta Gürbilek, Tanpınar, Günlüklerinde yaşadığı bu gerilimi yani tıkanmasını, zaaflarını kuvvete çevirememesini eserlerine daha cesur bir şekilde yansıtabilseydi şüphesiz çok daha önemli eserler verebilirdi, der.

Benim burada amacım daha ziyade estetik ve edebi Tanpınar imgesinden; mektupları, Yaşadığım Gibi’deki yazıları ve bilhassa Günlükleri aracılığıyla insani Ahmet Hamdi’yi görebilmek, gösterebilmek. Tanpınar nasıl bir insandı? Neler yaşadı? Neler yaptı? Neler düşündü? Neleri gizledi? Bu sorulara cevaplar aramak, sevdiğim bir yazarı, bir insan olarak görebilmek ve farklı bir açıdan onu yeniden sevebilmek, işte bütün gayem bu. Dileyenler, Tanpınar’ın edebi yönüne değindiğim bir diğer yazıma göz atabilir, ben şimdi Ahmet Hamdi’yi dinlemek istiyorum izninizle…

Sanırım Ahmet Hamdi’yi en kısa yoldan tanıtabilecek iki yazı; Kerkük Hatıraları ve Antalyalı Bir Genç Kıza Mektup. Ahmet Hamdi 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğar, kadı olan babası münasebetiyle ilk yaşlarını Ergani Madeni, Sinop, Siirt, Kerkük, Musul ve Antalya gibi farklı kentlerde geçirir. Bahsettiğim iki yazıda, bu kentlerdeki hatıralarını; dünya karşısında bir ‘büyülenme’ deneyimi olarak aktarır. Kah Ergani’de 3 yaşında iken, karlı bir günde kendine rastlayınca “çok lezzetli bir hayranlık içinde” kalır, kah sıcak ve yıldızlı Siirt gecelerinde yalnızlığın sırları içinde yüzer, kah Antalya’da “güneşin sarayı ve havuzu” olmuş denizin manzaralarına çıldırır. Bu anları Antalyalı Genç Kıza Mektup’unda şöyle anlatır Ahmet Hamdi;

Bu ancak büyülenme kelimesiyle anlatılabilecek bir haddir. Fakat galiba bu da yetmez; hakikat şu ki, üzerimde bir türlü çözemediğim bir sır, gelecek zamana ait bir ders tesiri yapıyorlardı.

Nasılsa 13 yaşında gittiği Kerkük ile ilgili anılarının “çok silik ve dağınık” olduğunu belirtir Ahmet Hamdi. Oturdukları 3 evi anlatır bu hatıralarında ve bu evlerin aklına bir köşesinden yerleşen imgelerini, sonra eserlerinde çeşitli veçhelerle kullandığını söyler. Mesela bu evlerin ilkinin geniş bahçesindeki büyük karadut ağacı Bir Yaz Gecesi Hikayesi’nde anlatılır, ikinci evin bahçesi ise muhayyilesindeki asıl şark bahçesini verir, bu evde yanlarında çalışan Gülbuy Hanım’ın annesinin macerası da “Evin Sahibi” hikayesini doğurur. Bu yılan hikayesiyle bağlantılı olarak üçüncü evlerinde bir yılan öldürürler ve o yıl içinde A. Hamdi’nin annesi Musul’da tifüsten hayatını kaybeder. Kerkük yıllarını bir “mahrumiyet dönemi” olarak görür Ahmet Hamdi, yalnızlıktan, okuyacak kitap bulamamaktan yakınır, sonra bir de ‘annenin kaybı’ gelir…

15 yaşında yani 1916’da Antalya’ya geçer ve burada 2 yıl kaldıktan sonra İstanbul’a dönerler. Bu yılların anıları Huzur ve Sahnenin Dışındakiler’de görünür. Ahmet Hamdi’nin üniversite yıllarına ait anılar ise hocası Yahya Kemal için yazdığı kitapta kendine yer bulur. Üniversiteyi bitirme tezi “Hüsrev ü Şirin”dir. 1923’te Erzurum’a edebiyat hocası olarak atanır. Bir buçuk yıl kaldığı Erzurum’u büyük deprem yerle bir eder, orada Atatürk ile karşılaşma fırsatı bulur. Deprem sonrasında Erzurumlu “bilge/meczup olan” Tahsin ile tanışır ve bu olay “Erzurumlu Tahsin” öyküsünü yazmasını sağlar. Atatürk ile karşılaşmasında büyük bir fırsattan yararlanamadığını yıllar boyu düşünür durur, 20’li yaşlarda Avrupa’ya gitse, o zaman Avrupa entellektüelleriyle tanışır, hatta bambaşka bir muharrir olabilir kendine göre. Erzurum’dan sonra Beş Şehir’den de bildiğimiz gibi Konya, Bursa, Ankara ve İstanbul’da geçirir hayatını. Siyaset’e, müfettişliğe, gazetelere de, çevirmenliğe de girer. 2. Dünya Savaşı öncesi seferberlik emri ile tekrar silah altına alınır ve Kırklareli’nde geçen bu dönemi, Aydaki Kadın romanına ilham verir. Yıllar boyunca Avrupa’ya gitmek isteyen Ahmet Hamdi’nin Avrupa kültür ve sanatıyla kucaklaşması nihayet 53’de gerçekleşir. Şu an elimizde olan Günlükleri de 4 Nisan 1953 tarihi itibariyle başlar.

Buraya kadarki hayatı, eldeki belgeler ışığında, biraz karanlıkta kalmış gibidir. Bu sebeple hızla geçtiğimiz bu yıllar sonrasında izin verin, Ahmet Hamdi’nin ilk Avrupa seyahatinin notlarını da tuttuğu günlük kayıtlarına bir sonraki yazıda girelim. Muhabbetle kalın….

3 Comments

  1. Geri bildirim: Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’si: Parasızlık ve Diğerleri | sinedebiyatro

  2. Geri bildirim: Tanpınar’ın Ahmet Hamdi’si – 2 | sinedebiyatro

  3. Geri bildirim: Sevdiğim Yazarlar: Tanpınar’daki Şahsi Masalımız | sinedebiyatro

Yorum yapmak ister misiniz?

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s