Aşağıdaki metin Notos Öykü dergisinin Haziran-Temmuz 2007 tarihli 4. sayısından alıntılanmıştır. Kapak konusu “Yazar Olabilir miyim? – Genç yazar adaylarına öneriler” olan derginin 109. sayfasında yer alan bu metni tam olarak aktardığım için umarım Notos bana kızmaz, ancak Oğuz Atay okurları için oldukça önemli bulduğum bu bilgileri ilgili kişilerle paylaşmak istedim. İlginizi çektiyse dergiyi idefix üzerinden satın alabilir, yahut Notos’un Genel Yayın Yönetmeni Semih Gümüş’ün “Yazar Olabilir miyim?” adlı kitabının değerlendirmesine blogumdaki diğer bir yazıdan erişebilirsiniz ya da “Sevdiğim Yazarlar: Oğuz Atay’a Neden Tutundum?” adlı diğer yazıma göz atabilirsiniz?
Şimdi Oğuz Atay hakkında merak edilen sorulara Notos’un verdiği cevaplara bakalım…
- Oğuz Atay hangi yazarları beğeniyordu? Pitigrilli ve Oscar Wilde geçmiş ilkin elinden. Sıra Gorki’ye, Dostoyevski’ye gelmiş… Dostoyevski’yi her fırsatta çok sevdiğini söyleyen Atay’ın listesinde Stendhal, Kafka, Joyce, Laclos, George Eliot, Henry James, Joseph Conrad, Emily Bronte, Günter Grass ve Nabokov da yer alıyor.
- Türk edebiyatından?… Gençliğinde Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ını okuyan yazar, eski izlenimleriyle bugünküler arasında belirgin farklar olacağını düşünerek bu romanı yeniden okuma konusunda endişelerini dile getirir. Aylak Adam, Yanık Saraylar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yeniden okumaya heveslendiğinde ise bu korkuyu hissetmemiştir. Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil, Vüs’at O. Bener ve Kemal Tahir’den sık sık olumlu anlamda söz etmiştir.
- Ayrıntıya verdiği ağırlığı ve mizahını eleştirenlere ne dedi? Yazar, romanın özgünlüğünü ayrıntılarda gördüğünü belirtir. Romanındaki bütün ayrıntıların, daha önce kurulmuş temel plana bağlandığını vurgular. Ayrıca, alışılmış mizah anlayışının dışına çıktığını ve roman kahramanlarının taşıdıkları öfkenin mizaha dönüşmüş biçiminin yapıtlarına yansıdığını hatırlatma gereği duymuştur.
- Nasıl yazardı? Çok kısa ve genel bir plan yaptıktan sonra daktilonun başına otururdu ve konuyu, bir kerede, hiç düzeltmeden, baştan sona yazardı. Sonra, ortaya çıkan metne göre planda değişiklik yapar ve tümünü bu aşamadan sonra yeniden yazardı.
- Günlük yazma nedeni neydi? “Selim gibi günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu, dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız.”
- Türk kimliğinde neleri eleştirip konu etmiştir? Çocuk kalmış bir ulus olduğumuzu, olayları ve dünyayı, mucizelere bağlı ‘myth’lere bağlayarak yorumladığımızı dile getirir. Aklı başında bir Batılının gülerek karşılayacağı ve bize öylesine ciddi gelen bir biçimde yapılır bu yorum ona göre. Şöyle der Atay: “Öyle bir yarım yamalaklığımız var ki, bizim dramımız, trajedimiz, akıl almaz bir biçimde gelişiyor. Ayrıca, bir trajedinin içinde olduğumuzun farkında bile değiliz… Ya çocuksu gururumuz! Beğenilmezsek hemen alınıyoruz. Batılılara iftiralar ederek kendimizi temize çıkarmak için didiniyoruz. İyi aile çocukları arasında, onlara çamur atan mahalle çocuğu gibiyiz…”
- Yazdıklarının anlaşıldığını düşünmüş müdür? Hayır. Yazdıklarından anlaşıldığına göre, “Neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevremde kimse yok”, diye sormuştur kendine. Anlaşılacak, önemsenecek bir şey yazmamış, bir şey yapmamış olabileceği üstünde durmuştur. Yalnızca “yazı hayatı denen çamura bulaştığını ve yeni öfkeler edindiği” sonucuna varmıştır.
- Yusuf Atılgan ile ilişkisi için ne denebilir? Atılgan, köyde bulunduğu sıralarda “ilginizi umarak” diyerek imzalanmış bir kitap alır. Bu kitap Tutunamayanlar’dır. Oğuz Atay’a kitabı çok beğendiğini bildirme gereği duymaz. Yargısına gerek duyulmayacağını düşünür. Yıllar sonra Atay’ın “romanımla ilgilenmedi” dediğini duyar, çok üzülür. “Ölmemiş olsaydı ne yapar ne eder onu bulur konuşurdum” diyen Atılgan, şunları yazar: “Tutunamayanlar bizde küçükkentsoylu konumunu, duyarlılığını veren en iyi birkaç romandan biri, belki de en iyisidir. Kurgusuyla, çeşitli anlatım yollarını denemedeki başarısıyla güzel bir sanat yapıtı. Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı ve öyküleriyle de iyi yazarlığını kanıtlayan Oğuz Atay, edebiyatımızda özgün bir ses olarak her zaman kalacaktır.”
- Beyaz Mantolu Adam kim olabilir? Atay’ın yakın çevresine göre, “Beyaz Mantolu Adam” adlı öyküsüne esin kaynağı olan kişi, Çiçek Pasajı’nda kemer satan bir adamdır. Bu öyküyü filme almayı da dener Atay. 16 mm’lik amatör kamerasıyla bir avangard çalışmaya girişir, sonuç istediği gibi olmaz. Sinemaya ilgisi ve merakıyla bilinen Atay’ın yakın dostları arasında Halit Refiğ de sayılabilir.
- Tamamlanmamış çalışması var mı? Evet. Gerçekleştiremediği tasarıların en kapsamlısı, yoksul düşmüş ve gücünü kaybetmiş Türk toplumunun kolektif bilinçaltını ortaya çıkarmayı amaçladığı “Türkiye’nin Ruhu” başlıklı roman üçlemesidir.
Geleceği elinden alınan adamın geçmişi de elinden alınacak diye korkuyorduk.
Teşekkürler bu güzel açıklamalar için.
BeğenBeğen