Bu Aralar Okuduklarım, Edebiyat
Comments 3

Kazuo Ishiguro – Değişen Dünyada Bir Sanatçı

Kazuo Ishiguro

Kazuo Ishiguro’nun daha önce “Beni Asla Bırakma” adlı kitabını okumuş ve kitap hakkında yine bu blogda şu yazıyı yazmıştım. Son zamanlarda keşfettiğim en iyi yazarlardan olan Ishiguro, tahmin edebileceğiniz gibi Japon asıllı, ancak uzun süredir İngiltere’de yaşıyor ve kitaplarını İngilizce yazıyor. Önceki yazımda da bahsettiğim gibi Ishiguro İngiliz Edebiyatı içerisinde, 2000’li yılların en iyi yazarlarından birisi olarak gösteriliyor. Neredeyse her yazdığı romanla önemli bir ödülün sahibi olan yazarın, 1982 yılından bu yana altı romanı yayınlanmış: A Pale View of Hills – 1982 (Uzak Tepeler, YKY), An Artist Of The Floating World  – 1986 (Değişen Dünyada Bir Sanatçı, Turkuvaz Kitap), The Remains of the Day – 1989 (Günden Kalanlar, Turkuvaz Kitap), The Unconsoled – 1995 (Avunamayanlar, YKY), When We Were Orphans – 2000 (Çocukluğumu Ararken, Epsilon Yayınları) ve 2000’li yılların İngilizce yazılmış en iyi romanı olarak gösterilen Never Let Me Go – 2005 (Beni Asla Bırakma, YKY). Romanları haricinde yine Turkuvaz Kitap’tan çıkan Noktürnler – Müziğe ve Geceye Dair Öyküler adında 2009 yılında yazdığı bir öykü kitabı bulunuyor yazarın. Gördüğüm kadarıyla şimdiye kadar yazılan tüm kitapları Türkçe’ye çevrilmiş, yine anlayabildiğim kadarıyla yazarın çeviri haklarını YKY satın aldı ve daha önceki kitaplarını da yeniden basacaktır, takip etmekte fayda var…

Değişen Dünyada Bir Sanatçı, basitleştirerek söylüyorum, iki temel nokta üzerinden ilerliyor: Savaş sonrası değişen Japonya ve bu değişen dünyada geçmişini tekrar, yeni bir gözle değerlendirmek zorunda kalan bir ressam. Japonya’da İkinci Dünya Savaşı biteli üç yıl olmuş, Masuji Ono vaktiyle oldukça saygı duyulan bir ressam, şimdilerde emekli olmuş ve evinde hayatın son demlerinin tadını çıkarmaya çalışıyor. Ancak kızı Noriko’nun sorunlu yürüyen “evlilik görüşmeleri” Ono’nun geçmişine dönmesini ve oradan bakarak savaş sonrası neyin değiştiğini anlamasını zorunlu kılıyor. Beni Asla Bırakma’da olduğu gibi bu kitapta da yazar, manzaranın bütününü son bölümlere kadar okurundan ustaca gizliyor. Aslında bu tutum, popüler sanatta gördüğümüz, merak ögesini canlı tutarak okurun ilgisini kendine çekme ve son hamlede etkileyici bir vuruşla eseri tamamlama gibi bayağı bir tutumdan öte. Zira iki kitaptaki karakterler de aslında kendilerine ne olduğunu, ne olacağını bilmiyor, dolayısıyla etkileyici olmak için değil doğal olan bir merak hali Ishiguro’nun iki romanındaki durum. Biraz daha ayrıntı vermeye çalışırsam, Ono savaş öncesi ve boyunca “yurtsever, üstün Japon geleneğinin temsilcisi” olan parti için vaktiyle afişler hazırlayan ve tabiri yerindeyse Japonya’nın değerlerine sahip çıktığını düşünen bir sanatçı. Bir yanda geleneksel Japon kültürü ve değerleri, öte yanda savaş ve sonrasında etkisini arttıran Amerikan Kültür Emperyalizmi mücadelesinde ilk yarıda oldukça gözde olan sanatçımız, savaş sona erdiğinde kazanan tarafta olmadığı için gözden düşer ve kendi payına belki de yanlış bir bilinçle  haksız eleştiriler düşer. Aslına bakıldığında Ono da kendine göre “modern” ve “yenilikçi” bir sanatçıdır, zira son ustasının atölyesinde geleneksel Japon hedonist resminden uzaklaşıp, insani değerleri ön plana çıkarmanın sanatını bulduğunu düşünür. Zaten bu hassasiyettir onu bir anlamda “yanlış” yola sürükleyen ve yeni neslin gözünde bayağılaştıran. “Modernleşen” Japonya’da adeta eski, köhnemiş ve ülkenin gençliğini geçmişte hatalara sürüklemiş bir sanatçı gözüyle bakıldığını farkederiz Ono’ya roman ilerledikçe, çünkü tarihi galipler yazar. Yeni Japonya, artık geniş bulvarların, yeni kurulan Amerikan fabrikalarının, “yeniliğin”, “ilerlemenin” “modernleşmenin” ülkesidir. Bir vakitler olduğu gibi “yurtseverlik”, “milli ve ulusal kültür değerlerine sahip çıkmak” yeni Japon gençliğinin gözünde “demode” bir ülküden ibarettir. Tabi Ono da nasıl bir tarafta yer aldığını ne geçmişte ne de şimdiki zamanda çok anlamaz gibi görünür, onun tek istediği sanatına odaklanmak ve eğer mümkün olursa da sanatı ile faydalı ilkelere hizmet etmektir. O yüzden “Otuzlu yıllarda sanatını Japonya’nın genişleme politikasının hizmetine sunan ve yurtseverlik karşıtı eylemlere karşı çalışan komitenin danışmanlığına getirilen” Ono, gelenekten saptığını düşünen eski bir arkadaşını dikkatli olması konusunda komitenin uyarmasını istediğinde neden onlarca polisle sanatçı arkadaşının evine baskın yapıldığını bir türlü anlayamaz. Bu anlamda Ono da arada kalmıştır, bir yandan kendi inandığı “masum değerler” vardır ortada, dolayısıyla geçmişinden kuşku duymaz ve ona neden bugün daha az saygı gösterildiğini anlamaz. Yeni neslin gözündeyse Japonya’yı (ucu faşizme gidebilecek) tehlikeli bir noktaya sürükleyen Ono’nun artık vatanseverliği de tartışmalıdır. Oysa Ono bugün de anlamaz tüm bu değişimlerde, savaş sonrası yenilenmelerde gerçekten onun inandığı değerlerden daha iyi ve üstün ne olduğunu. O Japonya’nın bağımsız ve kendisi olarak yenilendiğini görmek istemiş, oysa savaş sonrası Japonya tüm dünyada etkisini arttıran “Küçük Amerika”cılardan biri olup çıkmıştır, (savaş sonrasında Japonya’daki Amerikan işgalinin de katkısıyla elbette). Özetlemeye çalıştığım bu manzaradaki önemli parçalar; geçmiş, modernleşme, gelenek, bellek, sanatçı ve toplumdaki yeri ve bir de nesiller arasındaki fark. Tüm bu parçaları iyi bir hikaye temeline oturtup, aralarında anlamlı bağlar kurabiliyorsanız sonuçta iyi bir roman ortaya çıkar, Ishiguro da öyle yapıyor zaten Değişen Dünyada Bir Sanatçı‘da. Ancak sanırım önemli noktalardan birisi şu; tüm bu hikaye içinde iyi, kötü, doğru, yanlış olarak net çizgiler ve tavır takınmalar yer almıyor. Evet zaman zaman, bir durumda kimin haksız olduğunu hissedebiliyorsunuz belki ama, sonra farklı görüşlerle çelişki doğuyor ve okuyucu olarak ikircikli bir tarafta kalıyorsunuz. Hep söylediğim gibi, bu oldukça değerli ve sanatta yoruma alan açan bir tutum ve sanatın alımlayıcısı olan bireyi besleyecek taraf da burada. Bir okuyucu olarak örneğin Değişen Dünyada Bir Sanatçı‘da aslında Ono’ya ne geçmişi yüzünden kızabiliyor, ne de tam olarak ona karşı genç neslin tutumunu benimseyebiliyorsunuz. Bir yandan Ono geçmişte çok önemli bir ressam olduğunu düşünüyor, oysa bakınca aslında o kadar “ünlü” resimlere de imza atmış biri değil; bir yandan zamanında tüm halkın kendisine sahip çıktığını düşünüyor, öte yandan anlıyoruz ki o yıllarda aslında sadece iyi niyetli bir popülizmden başka bir şey değil yaptıkları. Dolayıyla çelişkinin, farklı açıların, bilinmezliğin varlığı diğer eserlerde olduğu gibi Ishiguro’nun da romanını değerli ve zevkli kılıyor.

Kazuo Ishiguro

Ishiguro’nun Paris Review’a verdiği röportajda belirttiği kadarıyla, Değişen Dünyada Bir Sanatçı kitabı fikri, ilk romanı Uzak Tepeler’de yer alan; hayatı boyunca kurduğu değerleri değiştirmek zorunda kalan bir karakterden geliyor. Daha da ilginç olan ise Günden Kalanlar kitabının da Değişen Dünyada Bir Sanatçı kitabından yola çıkması yahut doğması. O kitap da yanlış değerlerle mahvolan bir yaşam üzerine… Bu sebeple ben aynı romanı 3 kez yazdım diyor Ishiguro. Ben, ikinci roman ile giriş yaparak aslında bir anlamda belki de ortasından girmiş oluyorum mevzuya. Ancak 2005 yılında yayınlanan Beni Asla Bırakma ile 1986 yılında yayınlanan Değişen Dünyada Bir Sanatçı romanına baktığımda, aradan geçen yirmi yılda tutarlı ve etkileyici bir yol izlediğini de görüyorum Ishiguro’nun.  Ishiguro’yu okumaya Günden Kalanlar ve Noktürnler ile devam edeceğim…

P.S: Kitabın yayınlandığı yıl New York Times’ta yer alan ve benim oldukça beğendiğim değerlendirme  yazısına da göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

3 Comments

  1. İlk olarak Noktürnler kitabını okudum ve ikinci olarak ise bu kitabı okudum. Başından beri anlamlı kitaptı benim için. Yazdığınız her bir satırı okurken tekrar kitabı okur gibi oldum. Sayfalar arasında gezdim. Ve daha da iyi anladım…

    Beğen

  2. Arzu says

    Kitabı bitirdim ve yorumunuzu da an itibariyle okudum. Kitap gerçekten çok anlamlı ve üzerinde düşünülerek okunması gereken eserlerden biri. Ishiguro’nun okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen sanki yıllardır omu okuyormuş gibi hissettim. Anlatmaya çalıştığı şey ve anlatış tarzı beni gerçekten etkiledi. Ve yorumunuza hayran kaldım. Her noktasına katıldığımı söylemeden edemeyeceğim. Hatta altına imzamı atmak isteyeceğim kadar benim hislerimi yansıtıyor. Elinize sağlık ve bu güzel yorum için teşekkür ederim. Ishiguro bir kitapseverin kütüphanesinde olması gereken yazarlardan biri. Mutlaka okumalısınız. Bakış açınızı değiştirecek kadar nitelikli bir yazar.

    Beğen

  3. Geri bildirim: Beni Asla Bırakma – Kazuo Ishiguro | sinedebiyatro

Arzu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s