Beni Asla Bırakma, Japon Asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun 2005 yılında yayınlanan ve İngiltere’de çok ses getiren kitabı. Öyle ki Time’a göre “İngilizce Yazılmış En İyi 100 Kitap“tan birisi. Bu, tüm zamanlar için geçerli! Hatta 2000’li yıllarda yayınlanan İngilizce yazılmış en iyi 10 kitap arasında da 1 numara!
Tanıtım yazısına göre Ishiguro bu romanında “yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanıyor.” Ishiguro ve kitap hakkında okuduğum eleştiri yazılarına bakarsak yazar, İngiltere’de önceleri kitaplarıyla oldukça dikkat çeker ve ödüller kazanırken, bir ara “duraklama devri” ne giriyor ve Beni Asla Bırakma ile edebiyat dünyası ile arasındaki buzları bir anlamda eritiyor. Kader konusu bilhassa ülkemizde gerek İslam anlayışından gelen bir düşünce olması, gerekse tüm insanlığın paylaştığı ortak bir kavram olması sebebiyle sanatta oldukça işlenen bir konu. Benim içinse Demirkubuz’un filminden ve “dinsel” bir kader anlayışından öte “şeylerin doğası”, doğal işleyiş, izlenmesi gereken değil belki ancak bir anlamda doğal olarak izlenen bir yol. Kaderi kabul etmek, hele nereye gideceğeni bilerek ve bunu göze alarak bu yoldan gitmek hayatımın bilhassa son dönemlerinin en açık ifadesi. Dolayısıyla öncesinde çok fikir sahibi olmasam da alıp bu kitabı okumak istedim. Zira hem yeni şeyler keşfetmek istiyordum, hem de tanıdığım, üzerinde kafa yorduğum, hayatımı önemli ölçüde etkileyen bir kavrama bambaşka bir kültürden, farklı bir dilde nasıl bakılıyor, bunu görmek istedim. Ve söylemeliyim ki “hiç pişman değilim!”.
Peki kitap neden bahsediyor? Aslında kitabın konusunu bile anlatmak biraz ipucu vermek oluyor, ancak okuma zevki sadece olayların gidişatından alınacak hazza indirgenemeyeceği için burada kitapla ilgili önemli ipuçları vermekten kaçınmayacağım… Hikaye çoğunlukla Hailsham adında bir ormanın içindeki “özel statüde” bir okulda geçiyor. Okul ortamı oldukça ilginç, öğretmen yerine “gözetmen”ler var mesela. Çocuklar sanki hep orada doğmuş ve orada yaşamışlar… Belli bir yaşa kadar hiç okuldan ayrılmıyor, okul sınırlarının dışına bile çıkmıyorlar. Hatta gün gelip oradan ayrılacaklarını kitabın genel havasıyla paralel şekilde hem biliyorlar, hem de bilmiyorlar. Daha çok bir sezi onların hayatı. İlk bakışta her şey normal görünüyor aslında, bir nevi özel okul, farklı öğrenciler, bunların arasında kitabın ana karakterleri: Ruth, Kathy ve Tommy. Hikayeyi Kathy’nin ağzından dinliyoruz, daha çok geçmişte olanları hatırlama ve bugünü anlamaya çalışma onunkisi. Önceleri sıradan bir hastanede hastabakıcı olduğunu sanıyoruz, iyi de “özel” bir okulda okuyan, kültürlü, eğitimli bir insan neden hasta bakıcı olur ki?
İşler tam da bu noktada karışmaya başlıyor… Gittikçe Hailsham’ın neden Büyük Krallık’ta “özel” bir statüye sahip olduğunu, bu çocukların kim (yahut ne?) olduklarını anlıyor ve bambaşka bir düzlemde olayların akmakta olduğunu görüyoruz. Hikaye 90’larda başlıyor, ancak zamansal olarak 2000’leri anlatıyor. Ve bir anlamda bu kitabın ütopik ya da daha iyisi distopik bir tahayyül olduğu, “kopya” insanların üretildiği, çoğaldığı, bilimin devlet eliyle insani olmayan şekilde geliştirilmesi… tüm bu meseleler bizi basit ama sade tabiriyle “İnsan nedir ki?” düşüncesine götürüyor. Ruh dediğimiz şey neden insana bu kadar değer katar? Toplum yanıbaşında olanları kendi yararına olduğu için nasıl bir güzel izler de tehlikenin ucu kendine dokunduğunda kıyamet koparır? Her şeyi bilen ve görenler neden hep -mış gibi yaparlar? Tüm bu sorular çevresinde Kathy’nin hikayesini ve “bu çocukların kaderi”ni okuyoruz. Daha önce defalarca belirttiğim gibi de “sarmal kurgu” ile bir geçtiğimiz yerden bir daha geçerek bir parça daha ekliyor hikayeye yazar, böylece sarmal sonunda kendini tamamlıyor, ancak bir yumakta olduğu gibi de hep bir ucu açıkta kalıyor, sadece malzeme bitiyor eldeki, yoksa mesele hep devam ediyor…
Kimler Okumalı?
Geleceğe dair kötücül ancak gerçekçi hikayelerden hoşlananlar, gizemi biraz da olsa sevenler, insan ve insanlık üzerine düşünenler, ne olacak bizim bu halimiz diyenler ve yeni yazar/kitaplar keşfetmek isteyenler.
Kimler Okumamalı?
Macera romanları sevenler, her şeyin açık ve net olmasını isteyenler, karamsar hikayelerden hoşlanmayanlar, keşiflerinde daha klasik ve edebi romanlar arayanlar.
P.S: Bu arada aynı adla sinemaya uyarlanan filmi de var, ben henüz izlemedim ama fırsat bulursam izlemeyi düşünüyorum. Ishiguro’nun yine oldukça olumlu eleştiriler alan bir diğer kitabı hakkında değerlendirmem için bkz. “Değişen Dünyada Bir Sanatçı“.
Geri bildirim: Kazuo Ishiguro – Değişen Dünyada Bir Sanatçı | sinedebiyatro